Nefret iklimi!
Haberin Devamı ›
Herkesin hakkı yenen bir ülke olabilir mi?
Olur...
Türkiye!
Bebeklikte evde, çocuklukta mahallede, ergenlikte barda, yetişkinlikte işyerinde yeniyor bu ülke insanlarının hakkı!
Her annenin evladı, dünyanın en güzelidir.
Her babanın çocuğu, mahallenin en uslusudur.
Bardaki kavgayı, mutlaka diğer ergenler çıkarmıştır.
Ve işte en çok çalışan sensindir, ama müdürler, hep diğerlerinden seçilir!
Doğar, büyür, ölürüz.
Hakkımız bir kez bile teslim edilmeden!
Maalesef ‘arabesk kültür’ün ‘arabesk insanları’yız biz...
Ne kadar okusak da, ne kadar modern olsak da, içimizin bir yerine sinmiştir, genlerimizin mutlaka birkaçında yer edinmiştir o arabesk kültür.
Yeşilçam’ın kötü çocuğu ‘Tecavüzcü Coşkun’un gittiği her yerde dövülmesi bundan...
“Cüneyt Arkın’la kavga edilmez” efsanesinin nedeni de...
Bir zamanlar herkes Rıdvan Dilmen saçlıydı!
Şimdilerde, ‘siyah giyinen’ Polat Alemdar’larla dolu piyasa...
Hep rol modellerimiz var... Gülerken de, ağlarken de, içerken de, ölürken de!
Cem Yılmaz’ın anlattığı gibi değil mi? Artist cenazesi diye bir şey var bu ülkede! Teşvikiye Camii’nde Ray Ban sponsorluğunda!
Bakın televizyon dizilerine...
Herkes villalarda yaşıyor, havuzlu mavuzlu!
Ama evde oturup o diziyi izleyen insanların yüzde 80’i açlık sınırında yaşıyor, nefesi kokuyor.
Herkes güçlüyü, meşhuru, zengini örnek alıyor kendine... Bu nedenle siyasette de, sanatta da, sporda da ‘ilahlaştırıyoruz’ insanları...
Recep Tayyip Erdoğan gibi... Polat Alemdar gibi... Fatih Terim gibi...
Rol modellerimiz hep güçlüler, zenginler, meşhurlar olduğu için de; hep kazanmak istiyoruz. Oysa ki; bir mücadele varsa, kazanmak da var kaybetmek de...
Fakat ‘arabesk kültür’ün insana verdiği narkoz bu:
“Hamallık yapıyordu, şimdi multi milyoner oldu!”
“Florya’nın kenarından geçiyordu, şimdi Florya’da onun kanunları işliyor.”
“Bir pavyonda şarkı söylüyordu, Gazinocular Kralı keşfetti!”
Garibanın öyküsünü kimse dinlemez... Yoksulun, güçsüzün... Partisi yüzde 1 oy alan lider, makbul değildir! Ya da CD’leri az satan!
Gördünüz işte; Neşet Ertaş öldüğü gün, efsane ilan edildi. Erol Togay öldüğü gün dostları televizyon televizyon gezerek onu anlattı. Adnan Menderes idam edildikten sonra ‘anıtmezarı’ dikildi. Ve daha benzer nice hikaye...
Süper Lig Panorama sayfasında neden böyle bir yazı var, diye sorabilirsiniz. Anlatayım. Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haber okudum, çok etkilendim. Ardından hafta sonu maçlar oynandı. Caner atıldı, Aykut Kocaman isyan etti, Şenol Güneş Aykut Kocaman’a yüklendi, Hasan Yener bütün Fenerbahçe’ye... Erman Toroğlu kimi bulduysa... Beyaz TV muhabiri, evinde oturan kadıncağıza da, ihbar nedeniyle o evin önüne gelen polise de racon kesti, ayıp etti! Birkaç gün önce Fatih Terim gündemdeydi; ‘orası değil burası’ muhabbetiyle...
Hepsi güçlü, hepsi zengin, hepsi rol model!
Yalan mı?
Bakın size bir rol model önerim var. İşte o haber ve kahramanı...
Adı Jose Mujica... Diego Lugano’nun hemşehrisi(!), Uruguaylı... Hatta Uruguay’ın Devlet Başkanı...
Lucia Topoulanski karısı, o da Senato Üyesi...
Adam, Dünya’nın en yoksul devlet başkanı... 2 otomobili, bir çiftlik evi varmış. (Araba denilen şeyin resmini gördüm, Türkiye’de kimse binmez yemin ederim.)
12 bin dolarlık maaşının 10 bin 800 dolarını (yüzde 90 yani) hayır kurumlarına bağışlıyor. Eşi de kendisi gibi...
BBC soruyor: “Nasıl geçiniyorsunuz?”
Jose Mujica cevap veriyor: “Hayatımın uzun yıllarını böyle yaşayarak geçirdim. Maaşımın geri kalanı bana yetiyor. Ben yoksul değilim. Pahalı hayat seçen insanlar, yoksulluk çeker...”
Zenginlik de güçlülük de budur işte...