Mircea Luceascu: Fakir bir aileden geldim! Tek yol...
Önceki günlerde İtalyan basınına röportaj veren ve yaptığı açıklamalarla Türkiye'den "Doğu" diye bahseden Milli Takımlar teknik direktörü Mircea Lucescu bu kez de UEFA'nın resmi medya organına konuştu.
Oyuncu seçimleri ve yaptığı açıklamalarla sürekli Türk futbol kamuoyunun gündeminde olan Milli Takım teknik direktörü Mircea Lucescu UEFA'ya konuştu. Rumen teknik adam 7 dil konuşmasıyla ilgili olarak "Oyuncularımla daha iyi iletişim kurabilmem gerekiyordu" derken, fakir bir aileden geldiğini bu yüzden futbola yönelmekten başka çaresi olmadığını söyledi.
İşte Lucescu'nun UEFA'ya verdiği röportaj:
Çok farklı milletten oluşan takımları çalıştırdınız. Hepsine hangi önemli şeyi öğrettiniz?
Her şeyden önce, futbol evrensel bir dildir. Oyuncular birbirlerini kelimeler olmadan anlayabilirler. Oyunu hissediyorlar, oynamaktan zevk duyuyorlar, eğlencesini hissediyorlar. Bir aradayken iyi uyum sağlıyorlar, çok fazla sözlü iletişim kurmak zorunda değiller.
Ancak elbette, antrenörün rolü, hepsinin aynı dili konuşmalarını sağlamaktır. Her şeyden önce futbolun dilini konuşmaya ihtiyaçları var ve ikincisi, futbol oyununun dışında birbirlerini anlamaları gerekiyor. Bunu başarmadan, tek yumruk olan bir gruba, kazanan bir gruba sahip olamazsınız.
İşte bu yüzden yaptığım her şeyde, tüm oyuncuların davranışlarına ve eğitimlerine gelince ortak bir nokta bulmalarına yardım etmeye çalıştım. Bu en önemli şey. Oyuncular çevrelerindeki insanlara saygı göstermeleri gerektiğini bilmeliler. Bu benim için çok önemlidir; özellikle çok sayıda genç oyuncu ile çalıştığım için.
Bunu nasıl söylemeliyim, en büyük gururum, birçoğunu belli bir davranışa getirmeyi başardığım, profesyonellikle başkalarını etkilemelerini sağladığım ve onları büyük takımlar için oynarken gördüğüm gerçeğiydi.
Talisca planı!
Kariyeriniz boyunca oyuncularınızdan öğrendiğiniz en önemli şey neydi?
Öncelikle, genç kalmayı öğrendim. 30-31’ı yaşlarımdan bu yana çok sayıda genç oyuncu ile birlikte çalışarak bu genç ruhu davranışımda tutmayı başardım.Beni bu şekilde davranmaya zorladılar ve yaşamak, oynamak için neşe ve zevk verdiler.
Bana çok şey verdiler. Belki de onlara verdiğimden daha çok, onlar bana bu açıdan, yaşama sevinçleriyle verdiler. Gençler hayatın sevincini her açıdan kapsar. Be nibu gençlikte ve iyimserlikte tutmayı başardılar.
Onların aynı dili konuşmalarını ve takım olarak oynamalarını, birbirlerine yardım etmelerini nasıl sağladınız?
Bunu bencilliği ve bireyciliği egzersiz, otomatizm, kombinasyon, oyun mekanizmaları yoluyla kaldırarak yaptım. Bu onları oyun sırasında kendilerini fark ettirme arzusundan vazgeçirmeye, ve ancak bir takım olarak birlikte bunu yapmaları konusunda zorladı.
Bir gol atarken en büyük sevinç, birçok oyuncunun bu gole katkıda bulunması. Bu da bir gol atmanın mutluluğunu paylaşmalarını sağlar ve birden fazla oyuncu başarıyı hisseder.
Genç oyuncuların yeteneğini, hayal gücünü ve doğaçlamalarını yeniden yönlendirmeye ve bütün takıma hizmet etmeye çalıştım. Onları engellemedim, ama gelişmelerine yardımcı oldum. Sadece doğaçlamalarını, oyunun organizasyonu hakkındaki görüşlerini ifade etmenin bir yolu olarak kabul ettim.
Önce doğaçlamaya odaklanarak yapıyı arka planda bırakmadım. Önce yapı üzerinde durdum ve bu hassas yapı üzerinde oyuncuların kişiliklerini, bireyciliğini ve yeteneklerini ifade etmelerine izin verdim.
Galatasaray'da flaş gelişme! 4 isimle yollar ayrılıyor...
Romanya'dan başka ülkelerde uzun yıllar antrenördünüz. Aslında 1990'dan beri, Rapid'teyken [Bükreş] ki istisnai bir yıl dışında, yalnızca yurt dışındaki takımları çalıştırdınız. Romanya'dan İtalya'ya, sonra Türkiye, Ukrayna, Rusya'ya ve şimdi Türkiye'ye dönmek ne kadar zordu?
Tüm geçişler zordu. Çünkü günün sonunda, tüm bu ülkelerde yabancısınız, ve takdir edilmek ve kabul edilmek için iyi sonuçlar elde etmeniz gerekir. Onlara takdir edilmeye değer olduğunuzu kanıtlamanız gerekiyor. Her ülkenin yaşam koşullarına, kültürüne uyum sağlamaya çalıştım.
İnsanların uyum sağlaması gerekir, ve ben bunu zevk, ilgi, merak ve aktif bir şekilde her zaman yaptım. Bu yüzden çalıştığım ülkelerden herhangi birinin koşullarına uyum sağlamam gerçekten zor değildi.
7 yabancı dil mi konuşuyorsunuz? Yoksa, Rumence de dahil, toplamı 7 tane mi?
Önemli değil. Yaşam tarzım beni öğrenmeye zorladı. Oyuncularımla iyi ve yakın bir ilişki kurmak istedim. Hep kendimin duyulduğunu ve anlaşıldığını hissetmedikçe sonuç alamayacağımı düşünmüştüm.
Bu şekilde, teknik direktör kendisini duyurmayı başarabilir ve oyuncunun önerilerini daha rahat kabul edebileceğini düşünüyorum.
Kendinizi açıklayamadığınız zaman, istediğiniz sonuçları elde etme şansınız kalmaz, elinizdeki oyuncuyu daha iyi bir oyuncuya dönüştüremezsiniz.
Bu nedenle, hey oyuncuyla kendi dilinde konuşmak önemlidir.
Kendi dilinde, evet. Kesinlikle önemlidir. Birçok oyuncu bugün çok zekidir ve futbolcu işinin çok önemli olduğunu ve oyun alanındaki faaliyetin ötesinde bir katılımı gerektirdiğini anlıyor. Oyuncudan gelen bu kararlılığın kendisinin etrafındaki oyuncular ve hocasının tarafından anlaşılmasının yollarını bulması gerekir.
Bu nedenle birçok oyuncu oynamakta oldukları ülkenin dilini oldukça hızlı bir şekilde öğrenmektedir ve bu oyuncularla çalışmak daima kolaydır.
Cenk Tosun gidecek, Andre Pierre Gignac gelecek...
Hiç kimsenin iyi bir futbolcu olabileceğini düşünmediği ve sonradan yıldız haline gelen bir oyuncu buldunuz mu?
Bunun gibi birçok oyuncu vardı. Sadece Rumen oyunculardan başlarsak, milli takım için 90-100 maç oynayan [CS] Hunedoara oyuncularını söyleyebiliriz.
İtalya'da da aynı şey oldu, Brescia'dan birçok oyuncu milli takım için oynadı. [Henrikh] Mkhitaryan, bize uluslararası düzeyde yüksek kalitede oyuncuları hiç vermeyen Ermenistan'dan gelen önemli bir oyuncuydu.
Çoğunlukla kendisi ve ailesi sayesinde büyük bir sıçrama yaptı. Çok akıllı bir çocuktur, beş ya da altı dil de konuşmaktadır. Oynaması gereken her ortama çok iyi adapte oldu ve her sezon profesyonellik açısından hep büyüdü.
Şu anda bence, bu zamana kadar eğittiğim en iyi oyunculardan biri.
Basit bir soru, ancak cevabın kolay olacağından emin değilim. Futbolu neden seviyorsunuz, Bay Lucescu?
Bence hey şey çocukluğumda başladı. Bana başka şeylerle ilgilenmek için başka fırsatlar vermeyen, çok fakir bir aileden geliyorum. Benim için oyun oynama, diğer çocuklarla ilişkiler kurmanın tek yolu futbol oynamaktı.
Futbol bu sosyal ilişkilere çok yardımcı olur. Çocuklar, futbol oynarken arkadaş olmayı çok kolay buluyorlar. Bazı çocuklar aralarında bir çatışma yaşarsa bile, onlara top verirseniz arkadaş olurlar. İş birliği yapmak zorunda kaldıkları için arkadaş olmak, oyundan sonra kucaklaşmak ve bu son derece güçlü duyguları hissetmek zorunda kalıyorlar.
Çocuğumdan aynı derecede fedakarlık, bu kadar çok dostluk içeren, ve oyun oynayanların yakın arkadaş olduğu başka bir oyunu hatırlamıyorum. Bence bu temelde kariyerimin tümünü belirledi. Futbol oynamaktan alınan bu neşe, beni bir insan olarak şekillendirdi, çünkü bu tutku benim yaptığım diğer etkinliklerde gelişmeme yardımcı oldu.
Arda Turan hayırlı olsun!
Futbolun bu sosyal dayanışma kampanyasına ihtiyacı var mı? #EqualGame’i [Eşit Oyun’u] destekleme zamanı geldi mi?
Evet. Bence #EqualGame mükemmel bir şey. Dediğim gibi, toplumun daha bencil, daha bireysel, daha kişisel kazanç odaklı olduğu zamanlarda #EqualGame, futbol oyununun yarattığı o özel duygusal anları bulmak için ve futbol sahasında çocukluk mutluluğunun bulunmasının ne kadar gerekli olduğunu bize hatırlatıyor.
Bence olağanüstü bir şey.
Kim olduğun, nerede olduğun veya nasıl oynadığın önemli olmadan, herkes futboldan zevk alabilmelidir. Bu son derece önemli.