N'aber Lineker!

Etrafımızdakilerin çoğu parmağını ısırıyor!
İnanamıyorlar!
Oysa ki rüya falan değil, gerçek!
Almanya’dayız, Veltins Arena’dayız, Schalke karşısında 2-1 öne geçmişiz. Üstelik 1-0 geriye düştüğümüz bir maçta ve 1-1’in rövanşında...

Yani, artık Galatasaray’ın elenmesi için olması gerekenlerin en basit anlatımı şu: Atamadan 2 gol yemek!
İster istemez gözümüz sahanın kenarında...
Fatih Terim’e bakıyoruz.

Burak Yılmaz-Drogba-Sneijder üçlüsünden hangisini çıkartacak, sistemi 4-3-1-2’den biraz daha savunma ağırlıklı hangi dizilişe geçirecek, kimi çıkartıp kimi oyuna alacak?
Aklımızda binbir soru, gözümüz kenarda, bekliyoruz...

İlk yarı bitiyor, ikinci yarı başlıyor, Drogba sahada, Burak sahada, Sneijder sahada!
Beklediğimiz oluyor, Schalke topuyla tüfeğiyle saldırıyor.

Artık oyun, Galatasaray’ın kalecisi Muslera ile Schalke hücumcuları arasında oynanıyor. Baskının şiddeti biraz azalır mı diyoruz, ama azalmıyor, aksine artıyor.. Ve o baskı, Bastos’un ayağından ikinci Schalke golünü getiriyor.

Artık biraz daha gerginiz, biraz daha panik halindeyiz, biraz daha stres, biraz daha gerilim var hepimizin üstünde...

Schalke geliyor; Dany, Semih, Riera, Eboue, Melo, Selçuk savunuyor.
Biz halâ kenara bakıyoruz, Terim kimi çıkartacak kimi alacak diye...
Maç bitiyor, uzatmalar başlıyor, baskı artıyor, adrenalin yükseliyor.
Ve ikinci 45’i ileride oynayan, daha önce de dediğimiz gibi topuyla tüfeğiyle saldıran, ama bu arada arkasını açık unutan Almanlar’a gereken ders veriliyor.
Umut Bulut ve 3-2...

Galatasaray artık Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali’nde... Üstelik yata yata değil, kazana kazana...
Şimdi kim gelir, bundan sonrası ne olur, bilemem...
Fakat bildiğim tek bir şey var, o da Fatih Terim’den Gary Lineker’e...
İngilizler’in efsanesi ne demişti:
“Futbol 22 kişinin oynadığı, sonunda ise Almanlar’ın kazandığı bir oyundur...”
O devir artık bitti!