His

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Eskiler “hissi kablel vukuu” derlerdi bizim küçüklüğümüzde, bahsettiğim kuşağın tevellütleri 1340’lara aitti çokça. Olacağı hissetmek. Kısaca bu...
İsviçre, Çek, Hırvat maçlarında gözümüz öyle görmese de, aklımız “olmaz” dese de, kalbimiz hep “olacak” diyordu. Almanya maçında gözümüz öyle görmese de, aklımız “olacak” dese de, kalbimiz “olmaz” dedi nedense.
Belki de bu kadar üzülmemizin nedeni de bu. Son andaki yüklenmelerle değil, uzatmalarda ayakta kalmakla değil, ilk kez bir maçın başından sonuna kadar iyi oynadık. Her türlü şarta, eksiğe, gediğe karşın iyi oynadık. Evet, üzüntümüz bundandır. Yoksa biz de biliyoruz futbolda hak etmeden kazanılan maçlar olduğu gibi, hak edilirken yitirilenlerin de olduğunu.
Peki ne ile avunacağız şimdi! “Önemli olan sonuç” diye öğretilmedi mi bize. “Hatice’ye değil neticeye bak” diye konuşmaz mıyız hepimiz. Güme mi gitti şimdi Alman’a karşı oynadığımız futbol, hiç mi gururunu yaşamayacağız bunun!
Belki ilerleyen yıllarda futbol sevenler çoğaldıkça, tabeladan kurtulup oyunun kendisinden zevk almaya başlayacağız. Kim bilir...
Benim için doğrusu bu, belki benim gibi düşünen başkaları da vardır. Ama büyük çoğunluk için böyle olmadığını biliyorum. Önemli olanın kazanmak olduğunun farkındayım ve bunu da hiç, ama hiç garip karşılamıyorum.
Garip karşılasam, neredeyse her turnuvada en azından bir yarı final oynamaya alışık bir ulusun taraftarlarının böyle deli gibi sevinmesini karşılardım. Futbolu güzel kılan, takipçilerinin kalbindeki işte bu amatör sevgi.
Benim için Almanya maçı, Kazım’ın topu direkten döndüğünde bitti. İlk kez başımıza gelmeyen bir şey o anda gelmişti çünkü. O an hissettim gecenin bizim olmayacağını.
Tıpkı, Çek maçının son saniyelerinde, o kaleci kendini attırdığında bunun bedelini çok ağır ödeyeceğimizi hissettiğim gibi.
O karşılaşmadan sonra kısacık bir yazı yazmış ve “tadını çıkartın” demiş, “Volkan dahil” diye bitirmiştik. Aslında o Volkan’ı bir gün gelip hiç ama hiç affetmeyeceğimi bilerek.
Yenilgiye mazeret arama niyetinde değilim. Bu turnuvadan bir Türk taraftar olarak mutlu ayrılıyorum. Dün de yazdığım gibi, emeği geçen herkese teşekkür bir borç bizim için. Tam 18 gün boyunca büyük mutluluklar yaşattılar bizlere ve sonunda da başımız dik evimize dönmemize olanak tanıyan bir futbolla veda ettiler. Ama bu turnuvada bir tek kişiye, evet bir tek kişiye, yani o kaleciye teşekkür etmiyorum.
Bundan sonra nerde oynarsa oynasın, ne kadar inanılmaz kurtarışlar yaparsa yapsın, bu yaptığını hep hatırlayacağım. O olsa da belki aynısı olurdu, belki Hırvat maçını da geçemeyebilirdik, bunların hepsi de kabulüm. Ama böyle bir turnuvada, takımını böyle ahmakça eksik bırakmak, işte bunu kabul edemem.
Artık kendi gündemimize dönebiliriz. Yine baş başa kaldık. Herkes kendine göre bir yorum ve analiz yapacak. Katıldıklarımız da olacak, katılmadıklarımız da.
Ben hâlâ bu turnuvaya gelecek en iyi Türk 23’ünün bu olmadığını savunacağım, kimisi de Terim’in en doğru tercihi yaptığını, başarısının da bunun kanıtı olduğunu belki de.
Ben hâlâ önemli olanın futbol olduğunu ve kazanırken de iyi futbol beklediğimi söyleyeceğim, kimi de “kazansaydık da, olmaz olsaydı o futbol” diyecek belki.
Herkes bir şeyler söyleyecek ve ben de hepsini saygı ile dinleyip, kimine hak vereceğim.
Ama o kaleciyi asla affetmeyeceğim.

YORUM YAZ