Ankaragücü'nün sprinteri!

Abone Ol Google News

İki Dünya Futbol Şampiyonası ve iki Avrupa Futbol Şampiyonasını yerinde, eski kıtanın hemen hemen her ülkesinde futbol karşılaşmaları izledim. Bizde asker ile polis işbirliği yaparak güvenlik önlemleri aldığı yıllarda Avrupa’daki maçlarda özel güvenlik görevlileri vardı.

Haberin Devamı

Tamamı sırtını sahaya dönüp pür dikkat tribünlere dikerdi gözlerini. Tribünde küçük bir hareketlilik gördüklerinde o bölgeye doğru saflarını sıklaştırır, olası bir futbol alanına girme olayını başlamadan bitirirlerdi.

Gerçi onların kültüründe oyuna dışarıdan müdahale yoktur ama her ülkede ya içtiğinden ya da sosyal durumların verdiği sıkıntılardan kendini kaybedenler vardır. Onun içindir ki, önce İl Güvenlik Kurulu toplanır, önlemler tartışılır, sonrasında bu güvenliğin güvencesi ile maçlar oynanır.

Taraftarlıktan kurtulamayan güvenlikçiler

Ancak bizdeki özel güvenlik görevlilerinin bir gözü maçtadır. Onlar da taraftarlık duygusundan kurtulamadıkları için maçı izlerler. Dolayısıyla iki göz arasında bile işbirliği olmayınca aradan kaçanları kimse yakalayamaz!

Haberin Devamı

Gerçi Ankaragüçlü taraftar Berkay Ö.’nün attığı sprinte yanıt vermek kolay değildi! Bu deparın bize gösterdiği bir olumlu yanı da vardır. Ankaragüçlü yöneticiler bu delikanlıyı atletizm takımına alsınlar, görünüşe göre ondan iş çıkar!

Berkay’ın deparı bana eskiden yaşanmış bir futbol olayını anımsattı. Beykoz’un efsane futbolcusu, teknik direktörü ve başkanı Kelle İbrahim(o yıllarda her futbolcunun lakabı vardı) takımın başındadır ve Deri Kundura Fabrikası’nın bahçesi sayılabilecek doğal çim alanda takıma şut çalışması yaptırmaktadır.

Kelle İbrahim’den İbrahim Kelle’ye

İbrahim futbolculuğu döneminde saçsız başıyla orta alandan kafa ile gol attığı için “Kelle” lakabını alır. Soyadı kanunundan sonra ise adı “İbrahim Kelle” olur.

O yıllarda taraftarlar ve mahallenin çocukları ile takımların arasına bugünkü gibi hafiyeler, güvenlik görevlileri, tel örgüler ya da hapishane duvarlarını andıran beton yapılar girmemişti. Dolayısıyla takımın çalışmaları izlenir, çocuklar bugün ulaşılmaz olan futbolcuların yanına gider fotoğraf çektirmez fotoğraf alırlardı. Sonra da o çocuklar şut çalışması yapılan kalenin arkasına giderek top toplarlardı.

Top o denli kıymetli bir nesneydi ki onu eline almak bile büyük mutluluktu. Çocukların topu olmazdı, kağıttan, çaputtan yuvarlak bir cisim yaratıp onunla oynarlardı. Gerçek bir topa ulaşıp onu eline almak büyük nimetlerdendi. İşte bu motivasyon ile şutlanan topların peşine koşardı çocuklar.

Bütün maçlar İnönü’de oynanırdı

Top neden kaçar ki çocuklar toplayıp getirir türünden bir soru bugünkü gençliğin aklına gelebilir. Sözünü ettiğim yıllarda sadece İnönü Stadı vardı ve tüm takımlar maçlarını orada oynarlardı. Hiçbir takımın etrafı çevrili ya da tribünlü antrenman sahası yoktu.

Fenerbahçe Kadıköy’deki Papaz’ın Çayırı’nda Beykoz ise Beykoz Çayırı denilen alanın bir bölümünde antrenman yapardı. Beşiktaş şanslıydı çünkü 1911’de yanan Çırağan Sarayı’nın bahçesinde çalıştığı için top sadece denize kaçardı. O alan sonraki yıllarda Şeref Stadı oldu. Sonra da dünyanın en özel stadı Türkiye’de onlarcası olan bir otele dönüştürüldü. Biz ve bizden önceki kuşakların futbol bellekleri yok edildi.

Haberin Devamı

Berkay Ö. Usain Bolt olur mu?

Şut çalışması sırasında Kelle İbrahim’in dikkatini top toplayan çocuklardan biri dikkatini çeker. Kaleye şutlanıp dışarı giden topları hep bir çocuk koşarak alırmış. Çocuğun çok güçlü deparı varmış. Kelle İbrahim “o çocuğu bana getirin” deyince çocuk korkar ve kaçıp gider, kimse yakalayamaz.

Kelle İbrahim Beykoz’u ev ev dolaşarak çocuğu bulup takıma alır. O çocuk Beykoz’un yetiştirdiği en ünlü futbolculardan biri olur. Sonraki yıllarda Fenerbahçe’ye transfer olan o çocuk Katır Nüsret olarak ünlendi, Nüsret Dalkıran olarak yaşamını sürdürdü.

Şimdi Ankaragücu yöneticilerinin düşünme zamanıdır. Berkay Ö’den bir Usein Bolt çıkar mı?

YORUM YAZ