Olimpik liyakat!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Hiç kuşkusuz şu anda ülkemizin başındaki en büyük sorun moral değerlerimizi alt üst eden hain terördür. Ama terörün yanısıra onlarca problemle de boğuşmak durumunda kalıyoruz milletçe... Bunlardan bir tanesi de liyakat sorunudur! Siyasette, ekonomide, sporda... Her alanda belki de bütün dertlerimizin kaynağını oluşturuyor liyakat sorunu. Ekonomi ve siyaset bizim işimiz değil. Elbette bunlar da bizi ilgilendiriyor, her Türk vatandaşı gibi ama işimiz spor yazmak ve yorumlamak. Ben o nedenle liyakat sorununun spor boyutunu irdelemeye çalışacağım. Hepimizin malumu, bir olimpiyat yılını geride bıraktık. Her ne kadar, bu yazı Rio sonrası kaleme alınacak bir yazı olsa da, sonrasında yaşanan seçimlerin de sonuçlanmasını bekledim. Çünkü, ülke sporunu yönetecek kadroların seçiminin de içinde olduğu bir süreçtir olimpik yolculuk.

Rio’daki 41.’lik başarı mıdır?

Rio Olimpiyat Oyunları’nda ülkemizin aldığı sonuçlar kimi çevreler tarafından alkışlanırken, spor kamuoyunun önemli bir kesimi tarafından yetersiz bulundu. Ben de yetersiz, hatta son derece başarısız bulanlardanım. Her şeyden önce Rio’da ortaya çıkan tabloya bakmak kafidir, bu kanıya varmak için. Türkiye, Oyunlar’ı 1 altın, 3 gümüş,
4 bronz, toplam 8 madalya ile 41. sırada tamamladı. Oyunları ilk 10 içinde tamamlayan ABD, İngiltere, Almanya, Japonya ve Fransa gibi gelişmiş ülkeleri bir yana bırakalım, sıralamada bizim önümüzde yer alan bazı ülkelerin isimlerini verelim: Kenya (15), Küba (18), Özbekistan (21), Kazakistan (22), Gürcistan (38), Azerbaycan (39), Beyaz Rusya (40)! Her nasılsa Ermenistan bir basamak altımızda kalmış! Hepsini toplasan bir tane Türkiye etmez. Hacim olarak, nüfus olarak, ekonomik ve sportif potansiyel olarak, insan kaynağı olarak, tarih olarak, kültür olarak... Bu, utanç tablosudur ülkemiz için.
Yazılarımda rakamları kullanmayı pek sevmem ama matematikten de şaşmam! Zira, evreni anlamanın yolu matematikten geçiyor. Sayılarla devam edelim:

Genç nüfusun yüzde 2.2’si faal sporcu!

Spor Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Türkiye’de lisanslı sporcu sayısı, 1,218,286’sı kadın, 2,551,350’si erkek, toplam 3,769,636. Olimpik branşlara ait olan sporcu sayısı ise 2,224,939 kişi. Bunların şişirilmiş rakamlar olduğunu tabi ki söylememe bile gerek yok. Seçimlerde oy kullanacak delegeler için kurulan naylon kulüpler ve bu kulüplere ait sözde lisanslar! Zaten faal sporcu sayısına bakınca gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Bir göz atalım:
154,219’u kadın, 297,204’ü erkek, toplam 451,423 sporcu! Olimpik branşalara ait faal sporcu sayısı ise, 289,853 kişi! Bir de antrenör sayısına bakalım: Toplam 79,313 antrenör! Bunlardan 42,532’si olimpik branşlara ait! Peki Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) 2015 verilerine göre nüfusumuz kaç? Hemen belirteyim: 78,741,053. Bunun yüzde 16’sını 12,899,667 kişiyle 15-24 yaş grubundaki genç nüfus oluşturuyor.
Şimdi tabloya bakar mısınız? 12.9 milyon genç nüfusu olan ülkedeki faal sporcu sayısı sadece 450 bin! Yani yüzde 3.5! Satranç, geleneksel sporlar, halk oyunları, dart, bowling vb. olimpik olmayan branşları çıkarırsak bu rakam yüzde 2.2’ye düşüyor! Genç nüfusunun yüzde 2.2’sine faal olarak spor yaptırabilen bir ülkenin olimpiyatta başarılı olma şansı var mıdır sizce? 78 milyonluk ülkede 42 bini olimpik branş olmak üzere sadece 80 bin antrenör varsa,
o ülkede sporcu yetiştirilebilir mi?

Gelelim madalyonun diğer yüzüne...

Başarısız başkanların çoğu yine seçildi!
Bir sporcunun olimpiyata katılabilmesi için IOC’nin koyduğu barajı aşması gerekir. Yani bir liyakat söz konusu burada! Liyakatın olmadan olimpiyata gidemezsin! Gelgelelim bu sporcuları yöneten federasyon başkanlarının, yönetim kurullarının liyakatı var mıdır? Bir bakalım var mıdır! Rio sonrası Bakanlığa bağlı Sportif Değerlendirme Kurulu bir rapor yayınladı. Bu raporda güreş, cimnastik, yelken, badminton ve tekvando başarılı bulunurken, atletizm ve halter sınıfta kaldı, diğer tüm federasyonlar ise yetersiz bulundu. Peki yapılan seçimler sonrası ne oldu dersiniz? Sınıfta bırakılan ve yetersiz bulunan federasyon başkanlarından 10’u değişti, 12’si değişmedi. Buna mukabil başarılı bulunan 5 federasyondan 1’inin başkanı (yelken) seçimi kaybetti! Güreşin başkanının ise nasıl seçildiği günlerce yazıldı, çizildi! Değişen federasyon başkanlarından bir kısmı FETÖ kuşkusu, bir diğer bölümü de başka nedenlerle seçime girmemeleri için ikna edildi! Girselerdi kesin kazanırlardı! Federasyonların yönetim kurullarına ise hiç girmeyeyim! Çünkü gazetemizin sayfaları yetmez! Orası gayya kuyusu!

Bizdeki ‘Federasyon Ağalığı’ modelidir!

Peki nasıl oluyor da, bu kadar başarısız olan federasyon başkanları yeniden seçilebiliyor? Bilirsiniz ülkemizde ‘Sendika Ağası’ diye bir kavram vardır; bir sendikaya başkan seçilen ölene kadar başkan kalıyor! Öldükten sonra da yedi sülalesine yetecek kadar büyük bir miras bırakıyor! İşte, sporumuzda da süreç böyle işliyor. Başkan seçilen, ‘Federasyon Ağası’ oluyor ve ömür boyu devam ediyor! Delege yapısını değiştiriyor, kurulan naylon kulüplerde sporcu, yönetici gözüken akrabayı taallükatını federasyona dolduruyor ve bütün seçimleri garanti altına alıyor! Tabi, bütün bunlar sırtını siyasete, iktidara dayamadan olmuyor. İktidar da, ‘Benden, benden değil!’ mantığıyla hareket ettiği için bu devran böyle sürüp gidiyor. Nihayetinde olimpiyata gidecek olan sporcular liyakat sahibi olmadan gidemezken, onları yetiştirecek, hazırlayacak ve yönetecek başkanların, yöneticilerin liyakatına kimse aldırmıyor! Hiçbir alanda aldırmadığımız gibi!..

YORUM YAZ