Galatasaray bir his takımıdır!

UEFA Avrupa Ligi'nde AZ Alkmaar gibi Hollanda'nın sıradan bir takımına karşı alınan ağır bir mağlubiyet sonrası Türkiye Süper Ligi'nde çıkılabilecek en kötü deplasman hiç kuşkusuz İlhan Palut'un çalıştırdığı Çaykur Rizespor'du... Böyle olduğu da zaten maçın genel gidişatında ortaya çıktı! Bu maçın bir başka özelliği de ligin kırılma maçlarından biri olmasıydı. Yani Galatasaray açısından bir bakıma, 'Ligin En Kritik Eşiğiydi.’ Sarı-Kırmızılı takım hiç umulmadık bir şekilde bu eşiği yara almadan geçti.
Haberin Devamı ›
Rize ligin en iyi takımlarından...
Umulmadık derken, gerçekten öyleydi. Zira Çaykur Rizespor ligin en iyi takımlarından biriydi. İyi olmasını destekleyen istatistiki veriler vardı. Kendi sahasında 5 aydır yenilmiyordu. 120 kilometre ortalamasıyla ligin en çok koşan takımlarındandı. En fazla geçiş hücumları yapan ve bunlardan sonuç alan ekiplerinden biriydi aynı zamanda. Hücum hattında çok etkili oyunculara sahipti vs. Tabii bu arada geleneksel Çaykur Rizespor-Galatasaray rekabetini de unutmamak gerekir!
Haberin Devamı ›
İlk yarı çok kötü bir Galatasaray
Ligin kaderini belirleyecek çapta olan bu kritik karşılaşmada iki ayrı devreye şahit olduk. İlk yarı Galatasaray açısından kâbus gibiydi. Tabii, Rize cephesinden bakacak olursak da Karadeniz ekibi için fevkalade bir ilk 45 dakika yaşandı. Lakin Rizespor eline geçen fırsatları cömertçe harcadı. Rakibinin ise bulduğu fırsatlar -tabii adına fırsat denirse- bir elin parmaklarını bile geçmedi!
İkinci yarı bambaşka bir görüntü
İkinci yarıda ise bambaşka bir formata büründü bu kritik karşılaşma... Galatasaray daha dominant olan taraftı. Son haftaların en çok tartışılan isimlerinden biri olan ve bu maçın ilk yarısındaki kötü futbolun müsebbiplerinden Mertens ile 8 Milyon euro maliyetle bu takıma neden transfer olduğunu hiç kimsenin aklının almadığı ve sebebini de asla öğrenemeyeceği Cuesta'nın yerine Sallai ve Eren Elmalı oyuna dahil oldu.
Frankowski-Osimhen çok gol üretir
Bu değişiklikler aynı zamanda Galatasaray'da sistem değişikliği anlamına geliyordu. Yani, üçlü defanstan dörtlü defansa geçmişti misafir takım. Bunun meyvesini çok kısa zamanda aldı Galatasaray. İstanbul temsilcisinin dünya standartlarındaki santraforu Osimhen, Polonyalı Frankowski'nin servisinde sahneye çıktı ve dengeyi bozdu. Bu ikilinin ilerleyen haftalarda Galatasaray'a çok maç kazandıracağını söylemem kehanet değildir, emin olun! Ancak ne var ki, Galatasaray'ın kronikleşmiş defans hatalarından biri yine nüksetti ve yediği çok basit bir golle maç tekrar başa sardı. Ta ki eski dost Lemina oyuna girene kadar...
Lemina-Torreira-Sara; ideal üçlü
Premier League'in en efektif oyuncularından biri olan Lemina'nın oyuna girmesiyle Galatasaray ideal orta saha üçlüsüne kavuştu (Torreira-Sara-Lemina) ve Çaykur Rizespor'u adeta sahasına hapsettiler. Bu, eninde sonunda konuk takımın bir golü atması anlamına geliyordu ve öyle de oldu. Sara'nın, Mertens'in yokluğunda özgürlüğüne kavuşup kullandığı bir kornerde Lemina'nın arka direğe aşırdığı topta Osimhen tam bir santrafor dokunuşu yaparak Galatasaray'ı Fenerbahçe karşısına 6 puan farktan oluşan psikolojik bir üstünlükle çıkaracak golü attı.
Haberin Devamı ›
Aynı zamanda santrafor takımıdır!
Elbette bu galibiyette başrol Osimhen'e ait. Yanı sıra çok iyi oynayan oyuncular da vardı. Başta Frankowski, Lemina, Adülkerim, Muslera ve Sara olmak üzere... Ama Galatasaray en başta bir santrafor takımıdır. Lig tarihinde en büyük santraforlar hep Galatasaray'da olmuştur. Metin Oktay’dan başlayarak isimlerini saymaya kalksak sayfalar yetmez!
Aidiyet hissi, başarının sırrıdır
Ayrıca, Galatasaray bir aidiyet takımıdır ve bir his takımıdır. Dünyanın en büyük forvetlerinden biri olan Osimhen'in bütün enerjisini ligin en özel deplasmanlarından birinde tüketmesi ve sadece gol sevinçleriyle sesinin kısılması boşuna değildir! Bunu aidiyet hissetmeyen biri anlayamaz. Galiba Galatasaray'ın Süper Lig'deki iki yıllık ve bu sezon şu ana kadar olan başarısının sırrı da budur. Yoksa 99 puan alan bir takımın şampiyon olamadığı dünyanın neresinde görülmüştür!