Milli takım mı, kulüpler mi?

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Türkiye Basketbol Federasyonu, basketbolun hemen hemen her kesiminden ismi ‘Arama Konferansı’na davet etti. ‘Altın jenerasyon’ olarak nitelendirdiğimiz 18-22 yaş arası gençlerin, nasıl üst düzey oyuncu yapılabileceği ve liglerimizde oynamalarının sağlanması gerekliliği konuşuldu. Aydın Örs’ten, Ergin Ataman’a, Yalçın Granit’ten, Efe Aydan’a bir çok duayen, coach, oyuncu, yönetici, basketbol yazar ve yorumcuları, iki gün boyunca kafa patlattı.

Çok değerli, değişik, uygulanabilir, uygulanması zor fikirler üretildi. En çok üstünde durulan konu yabancı sınırlaması, dolayısıyla ‘Milli takım mı, yoksa kulüpler mi?’ tercihinin yapılması oldu.

Tekrar bozmanın alemi yok

Biz de fikirlerimizi beyan ettik, şimdi burada biraz toparlayalım. Biz basketbol ülkesiysek, milli takım ile kulüpler arasında bir tercih yapmak durumunda olmamalıyız. Hem milli takımı, hem de kulüpleri nasıl yüceltirizin formülünü bulmak zorundayız. İki tarafın da başarısı benim için çok değerli. Bizim takımlarımız 3+2 denen sakat sistem nedeniyle 15 yıldır en çok parayı harcayanlardan olmalarına rağmen Final-Four yüzü göremedi. Çünkü coachlar Avrupa’da başka, Türkiye’de başka sistemle oynadığı için, düzeni, sistemi oturtamıyor, oyuncunun, teknik kadronun kafası karışıyordu. Ne zaman sınırlama kalktı, ilk yıl Fenerbahçe Euroleague’de, Banvit Eurocup’ta, Trabzon Eurochallange’de Final-Four’a kaldı. İkinci yıl Fenerbahçe Euroleague finali, Galatasaray, Eurocup finali oynadı. İşin bir tarafını hallettik. Tekrar bozmanın alemi yok.

Madalyalar nasıl geldi?

2001 ve 2010 örnekleri verilerek milli takımın aldığı gümüş madalyalar yabancı sınırlamasına bağlandı. Aradaki 2003, 2005, 2007, 2009, 2011 ve 2013’teki hüsranlar, bir turnuva dışında çeyrek final yüzü göremeden döndüğümüz Avrupa Şampiyonaları da antitez olarak örnek verilebilir. Sadece evimizde, taraftar desteği ile oynadığımız 2 şampiyona ve 2 madalya, 8 turnuvada ise koca bir sıfır var elimizde. Efes’in tamamı altyapı oyuncuları ve 2 yabancı ile kazandığı Koraç Kupası. Ama bu yıllarda herkes eşit yabancı ile oynuyor, eşit şartlarda mücadele ediyordu. Taa ki Bosman mevzuuna kadar. Sonra Avrupalı rakiplerimiz sınırsız yabancı ile mücadele edince bizim kulüplerimiz de doğal olarak onlarla eşit yarışma hakkı için aynı talepte bulundu. Avrupa ülkelerinde yapılan araştırmalar da, yabancı sayısının, milli takımları etkilemediğini gösteriyor.

Kafalar değişmeli

Yasakçı zihniyet ile yola çıkmanın, gençlerimizi pamuklara sarmanın, onları oyuncu yapacağının da bir garantisi yok. 4+1 kuralı gelirse 30 yaşını geçmiş Mutlu Demir’in tecrübeli diye 30, Egemen Güven’in 10 dakika oynamayacağının da bir garantisi yok. Konferansta Alp Bayramoğlu istatistiki bir bilgi verdi. TBL’de (İkinci Lig) 18-22 yaş arası oyuncuları ortalama 14 dakika oynuyormuş. İspanya Birinci Ligi’nde ise 12.30 dakika. Neredeyse eşit. Bizim ikinci ligde sadece 2 yabancı hakkı var. Gençler yabancı sınırına rağmen yine oynayamıyor. Oynatılmıyor. Demek ki kuralları değil, mantaliteyi değiştirmemiz gerekiyor. Genç oyuncuya güvenmeli, onlara özgüven aşılamalıyız. Bu da basiretli, vizyon sahibi, cesur, risk almaktan çekinmeyen, profesyonel olmayan yöneticilere ve antrenörlere sahip olmamızdan geçiyor.

YORUM YAZ