Bir hazırlık maçının öğretemedikleri
Haberin Devamı ›
Bu ülkede futbol; akıl, bilgi bütünlüğüne bağlı bir takım oyunu değil motivasyon, konsantrasyon temelli ‘kişisel beceriye dayalı’ oynanmaya çalışıldığı için anılarda yaşamak marifet sayılır; “Şunu şu tarihte, ötekini de bu tarihte nasıl yenmiştik ama!..” Dünya döner, her şey değişir ama sen eski ve denenmiş olanı bir kere daha denemekten başka bir seçeneğe sahip değilsindir! Gerçekte mesele ‘eski olanı denemek’te değil, eski olanın kendisini yenileyip güne uyum sağlayabilmesindedir...
Kazakistan maçı ‘olmak/olmamak’ kadar ciddiyken, ilk yarısı 0-3 biten bir karşılaşmada ikinci yarıya ‘as oyuncular’la çıkıyor görüntüsü ilizyondan öte anlam taşımıyor, en azından benim için. Sezon başı maçı mı bu? Neyi, kimi bilmiyoruz ki en kritik maç öncesi zorlu son hazırlıkta ‘deneme yapıyoruz?’ Volkan Şen, Bilal Kısa gibi oyuncuların gerek yaş gerekse bundan önceki grafikleri Avrupa Şampiyonası’na kadar yeter mi sizce? “Mesele kısa vadedeki Kazakistan problemini çözmek” diyorsanız, ben de size “Ders çalışmıyor...
Ders kitabının arasına ‘çizgi roman’ koyuyor ve çalışıyor gibi yapıyorsunuz” derim...
Bunu söylerken ülkenin futbolcu yetiştirmediğini, yetişeni de geliştiremediği bir düzen içinde olduğunu da eklerim. Bu da herhalde bizlerin suçu olmasa gerek!..
Evet, Brezilya’nın Dünya Kupası grafiğine rağmen gücü belli. Hatta onlar da bizim gibi ‘eskiye rağbet etmiş.’ Lakin o olumsuzluk içinden ‘doğru oynama modeli’ni aradıkları da gün gibi açık. Peki, Türkiye Milli Takımı bu maç da dahil bundan önce ne yapmaya çalıştı ve ne yaptı?
Bir gün Yıldırım Demirören’i savunmak zorunda kalacağım aklımın ucundan geçmezdi ama o gün bugünmüş! İlk ve son olur inşallah! Arkadaşlar, en azından bu maç, “Yeter Yıldırım Demirören yeter” maçı değildi...
Hele şu Kazakistan maçını sağ salim üç puanla geçip 28 Mart’taki Hollanda deplasmanına kadar herkes şöyle bir kafasını dinlesin, bakarsınız o zaman akıllara başka soru ve sloganlar düşer!..