Lahana Turşusu !

Abone Ol Google News

Gelişmiş ve Batı Kültürü etkisindeki ülkelerde sporla sorumlu olup saçmalayan başkanlar bu görevlerinde fazla kalamaz. Hadi yormayayım sizleri! Konumuz dünyanın 1 numaralı raketi olan Sırbistan vatandaşı, tarihin en başarılı teniscilerinden biri olan Novak Djokovic namı diğer Nole.

Haberin Devamı

NATO bombaları altında büyümüş, ergenliğini savaştan sakınarak geçirmesine rağmen sebatla yeteneğini geliştirmiş ve nice travmalardan sonra tenisin zirvesine oturmuş ve siz bu satırları okurken de büyük olasılıkla salgında yapılan ilk büyük turnuva olan Amerika Açık’ı kazanmaktadır.

İşte bu büyük tenisci aynı zamanda dünya profesyonel erkekler tenisini yöneten “ATP – Profesyonel Tenisciler Birliği” bünyesindeki “Oyuncular Konseyi”nin başkanlığını 2016’da Federer’den devralmış, 30.08.2020, yani birkaç gün önce de yeni bir atılım içerisinde olduğunu öne sürerek istifasını vermiştir.

Nole, 2016 sonlarında Başkan olduğunda önce ATP Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan Chris Kermode ile takıştı. O Kermode ki, 2014’ten bu yana görevinde en başarılılardan biri olarak algılanıyordu. Kermode’un işine son verdirip, yerine eski oyunculardan İtalyan Gaudenzi’yi getiren bu darbecilerin reisi Djokovic’ti. Gölgesinde de kariyer olarak hep ikinci planda kalmış ve her topa yükselip, hiçbirini sonuçlandıramadığı bilinen Kanadalı Pospisil vardı. Bu darbeyi gerçekleştirirlerken de başta Federer ve Nadal olmak üzere kimseye haber vermemeleri fevkalade tepki topladı.

Haberin Devamı

Sırp raketin el bileğindeki bir sakatlıktan dolayı kariyeri tehlikeye girmişti. Ama o içsel gücüyle kendini iyileştireceğine inanarak inatla bekledi. İnancını desteklemek amacıyla kirlenmiş bir suyu beyin gücüyle arındırabileceğini basın toplantısıyla açıkladı! Sonra baktı ki vücut oralı değil ameliyata karar verdi. Ardından Wimbledon’u kazanarak yeniden zirveye yol aldı.

Ve salgın patladı. Yasaklar, kısıtlamalar gırla…Ne turnuva vardı ne de oyuncular evlerinden çıkabiliyordu. Hal böyleyken Oyuncular Konseyi Başkanı İspanya’da kaldığı tesiste yasaklara riayet etmeyerek antrenmana çıktı. Yanıldım, özür dilerim dedi !

Ardından “Adria Tur” diye Sırp yarımadasını kapsayan bir dizi turnuva organize etti. Ne önlem vardı, ne kısıtlama. Kapalı diskotekler açılarak patlayan şampanyalar eşliğinde, üstsüz, kupa törenleri yapıldı. Başta kendi ve ailesi olmak üzere, Thiem, Coric ve Dimitrov dahil neredeyse tüm oyuncular Covid kaptı. “Özür dilerim amacım bu değildi” dedi sıyrıldı !

“Amerika Açık’a kesinlikle gitmem çünkü hem aşıya karşıyım, hem de yaptırımlar beni çok zorlar. Sadece 1 refakatçiye izin veriliyor” dedi. ABD’li kadın tenisci Collins’in yanıtı ders gibiydi: “çoğu tenisci için “ABD Açık” yeniden para kazanabilmek için yaşamsal bir olanak iken dünyanın en varlıklı ve 1 numaralı raketinin maiyetini getirememekten dolayı katılmayacağını belirtmesi bir sporcu olarak utanç verici!”

Ancak Federer nekahat, Nadal da sağlık önlemleri nedeniyle ABD Açık’a seyahat etmeyeceklerini açıklayınca bu arkadaş yel değirmeni gibi fikir değiştirerek “sadece ABD Açık’ta değil bir önceki turnuvada da yer alacağını” bildirdi !

Haberin Devamı

ABD’de daha turnuva başlamadan yine gündem oldu. Bu kez “Oyuncular Konseyinden istifa ettiğini ve Pospisil ile bir ‘Oyuncular Sendikası’ kuracaklarını, ATP’nin güncel yapısıyla bir yere varılamayacağını” bildirdi. Kimse de ona “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu, hal böyleyse daha bir yıl olmadan neden ATP Başkanını işinden kovdurup kendi adamını getirdin…Şimdi de neden istifa ediyorsun diye sormadı!”

Federer, Nadal, Wawrinka, Murray gibi ağır toplar kendisine derhal yanıt verdiler: Bölünmeye taraftar olmadıklarını, bu zor günlerde birlikten güç doğacağını bildirdiler. Ardından Wimbledon, Fransa, Avustralya turnuvaları ile ATP ve WTA yönetimleri böyle bir bölünmeye karşı olduklarını üstelik bunun hukuki bir kisvesi ve yaptırımı olamayacağını açıklayınca bizimkilerin(!) söylemi yalpalamaya başladı! “Efendim onlar bir sendika değil bir birlikten bahsediyorlarmış. Amaçları oyuncuları bölmek değil birleştirmek ve tüm kurumlar ile işbirliği ile daha avantajlı anlaşmalar yaparak oyuncuların fazla pay almalarına olanak sağlamakmış.”

Hani Avustralyalı Kyrgios’un dediği gibi “onun oyunculuğuna söylenecek hiçbir şey yok ama liderlik ve tevazu göstermesi gerekirken yine fosladı…Kendini sevdirmek için yırtınıyor ama hiçbir zaman bir Nadal ya da Federer olamayacak”.

ATP yönetim kurulu 7 kişiden oluşmaktadır. 3 oyuncu ve 3 turnuva temsilcisi (1 Amerika, 1 Avrupa, 1 sair kıtalar) ve başkan. Bir oylamada eşitlik olduğunda başkanın oyu geçerli olmaktadır. Oyuncular Konseyi ise yönetim kurulunun altındaki birimlerden biri olup üst kurula her türlü öneride bulunmakla yükümlüdür. Bu konsey seçimle gelen 12 kişiden oluşur (ilk 100’den 4 oyuncu Nadal, Anderson, İsner, Querrey) + 51-100’den 2 (Yen-Hsun Lu, Pospisil), çiftlerde ilk 100’den 2 (Melzer ve Suares) + 2 atanmış üye (Djokovic ile Federer), 1 eski (alumni) üye (Dowdeswell) ve 1 Koç (Brad Stine). Yani anlayacağınız oyuncuların hakkaniyetle temsil edilmediği pek söylenemez.

Haberin Devamı

Evet ATP’nin hiç mi hatası yok. Dünyalar kadar. Örneğin salgın esnasında sus pus kalmaları. Yönetimin oyunculara güven aşılayacak bir bildirimde bulunmaması… Kendi maaşlarında indirime gitmemeleri…

“Uluslararası Tenis Federasyonu – ITF” tarafından Dünyanın en prestijli organizasyonlarından biri olan “Davis Kupasının” salt para için özel bir şirkete satılarak kelimenin tam anlamıyla (affınıza sığınarak) PİÇ edilmesine göz yummaları gibi.

Ama bence esas suçları tenisin insani özelliklerinin gitgide göz ardı edilerek robotlaştırılmasına önayak olmaktır. Bu iş önce orta-hakemlere insani vasıflar gösterdikleri için verilen cezalarla başladı. O kulede gülümsemeyen, mizahi yaklaşımdan yoksun, telaffuzları bile mekanik, oyuncularla şeffaf olup net yanıtlar vermek yerine “kuralın yorumu böyle” cinsinden özünden uzak nedenler veren bir takım android tipli soğuk herifler türedi. Tenisin bir oyun, oynanların da insanlar olduğu göz ardı edilmeye başlandı.

Sonra şahin-göz çıktı. Ardından kısa game ve kısa set teklifleri peydahlandı. Neymiş insanlar televizyon önünde sıkılıyorlarmış ! Neden ise para. Çünkü televizyon önündeki adam kahve yapmaya gidince ekrandaki reklamı atlıyor !

Ve iş sonunda çizgi hakemlerini yok etmeye geldi. Buna kılıf ta buldular. Efendim salgın nedeniyle kapalı kortlarda çalışan sayısını azaltmak gerekiyormuş…Çizgi hakemlerinin seyahat, otel, yemek, masrafları bütçeyi zorluyormuş!

Hani bilmesek yutturacaklar. Yahu bu insanların çoğu bu işi hobi olarak sevdiklerinden, eğer ki talebeyseler birazcık cep harçlığı çıkarabilmek ve tenisin içinde, idollerinin arasında olabilmek için boğaz tokluğuna yaparlar. Eğer bu işi profesyonel bir iş olarak görüp yapan varsa hemen alın ilgili bir sağlık kuruluşuna kapatın! Çizgi hakemleri tenis kültürünün başlıca bir parçasıdır.

Ne olur yapmayın etmeyin, tenisin kendisine mahsus kültürüyle, DNA’sı ile oynamayın diyen o denli çok ki. Koçların efsanesi Cahill, sonra da Nadal ile Federer. Üstelik son turnuvada şahin-gözün yaptığı hataları canlıların bile yapmadığı ortaya çıkmışken. Ama işte paranın gözü kör olsun !

Evet ATP’nin günahları az değil. Ama onarmak, düzeltmek yerine salt bir ego tatmini için bölerek parçalayarak bir yere varılamaz. Üstelik ATP’nin sevap ve günahlarını bir tartarsanız, Nole’yi çok mahçup edecek bir sonuç çıkar. Tüm bu salgının ve geleceğin meçhuliyeti içinde bir takvim hazırlamanın zorluğunu düşünmek bile zordur. Sonbahar turnuva takvimini ATP olağanüstü fevkaladelikte hazırladı. En basit örneği ile bize de ilişiyor. Eğer ülkemizin bu şartlarında TED Kulübünde 17 Ekim 2020 tarihinde “İstanbul Challenger” yapılabiliyorsa bu ev sahibi kulübün başkanı Mehmet Tınaz kadar ATP’nin de görülmedik desteği ile olmaktadır. O başkanın turnuva yapılsın diye ne denli kendini paraladığını da yaşadım, ATP’nin yaklaşımını da biliyorum. Sezarın hakkı Sezar’a !

İngiliz Dan Evans’ın söylemi çok net: “Bir çok oyuncu Novak’ın istediği imzaları verebilir. Ama bu kağıdın fazla bir şeyi kapsamadığını anladıklarında ne olacak? Ortada ne bir plan, ne bir yol haritası ne de bir altyapı var!” Djokovic’ler “farklı bir şey istiyorlar ama ne buna dair en ufak bir fikirleri var, ne de bunu elde ettiklerinde ne yapacaklarını biliyorlar…Ama istiyorlar!”

Djokovic’in istifasından iki gün sonra bunun ATP Yönetim Kurulu Başkan Gaudenzi’nin yaptırımıyla gerçekleştiği ortaya çıktı. Batı dünyasında ister 1 numara, ister şampiyon olun saçmalamaya, çuvallamaya başladığınızda el oğlu o başkanlığı size dar ediyor. Kendi adamınız bile olsa!

Bu iğrenç ve hastalıklı ortamdan çok iyi sakınarak, insanlığınızı koruyarak, hoş ve esen kalın…

YORUM YAZ