Mevlana kimdir? Mevlana'nın hayatı - Mevlana'nın sözleri

En meşhur sözü "Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel" dir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî / Jalal ad-Din Rumi! Evet yeni havalimanına MEVLANA ismi verileceği konuşuluyor. Durum böyle olunca Mevlanayı tanımayanlar, bilmeyenler Mevlana kimdir? Mevlana'nın hayatı, Mevlana'nın sözleri, Mevlana'nın eserlerini aratıyor. İşte Mevlana'ya dair tüm detaylar burada...

Mevlana kimdir? Mevlana'nın hayatı - Mevlana'nın sözleri

"Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel" Bu efsane sözlerin sahibi Mevlana... İstanbul'da yapılan dünyanın en büyük havalimanlarından biri olan 3. havalimanına Mevlana ismi verileceği konuşuluyor. Durum böyle olunca Mevlanayı tanımayanlar, bilmeyenler Mevlana kimdir? Mevlana'nın hayatı, Mevlana'nın sözleri, Mevlana'nın eserlerini aratıyor. İşte Mevlana'ya dair tüm detaylar burada..

Haberin Devamı

Mevlana kimdir?

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında “Bilginlerin Sultânı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled’tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.

Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’den ayrıldı.

mevlana dervislerSultânü’I-Ulemâ’nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Haberin Devamı

Sultânü’I Ulemâ Nişabur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ’be’ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldiler. Karaman’da Subaşı Emir Mûsâ’nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.

1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Mevlana kimdir Mevlananın hayatı - Mevlananın sözleri

Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti’nin egemenliği altında idi. Konya’da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü’I-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.

Haberin Devamı

Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini mevlana celaleddin rumimuhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni ikametlerine tahsis ettiler.

Sultânü’l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’ndaki bugünkü yerine defnolundu.

Sultânü’I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’de “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını”görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.

Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Haberin Devamı

Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ ın rahmetine kavuştu. Mevlâna’nın cenaze namazını Mevlâna’nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

Mevlana kimdir Mevlananın hayatı - Mevlananın sözleri

Hz. Mevlânâ’nın Vasiyeti:

Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.

Haberin Devamı

MEVLANA'NIN SÖZLERİ

Gel, gel, ne olursan ol yine gel,

İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel

Bizim dergahımız, umitsizlik dergahı değildir,

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…

Ben yaşadıkça Kur’an’ın bendesiyim

Ben Hz.Muhammed’in ayağının tozuyum

Biri benden bundan başkasını naklederse

Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim…

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız

Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde

Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim

Gece esen ve suçsuzların ahına karışan

Yüz rüzgarı olmak isterdim….

Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap…

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz

Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz…

Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir

Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır…

Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini

Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil…

Bir katre olma, kendini deniz haline getir

Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin Beri gel, beri !

Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?

Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol..

MEVLANA'NIN ESERLERİ NELER?

Mesnevî, klâsik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Sözlük anlamıyla “İkişer, ikişerlik” demektir. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım şekillerine Mesnevî adı verilmiştir.

Her beytin aynı vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olması nedeniyle Mesnevî’de büyük bir yazma kolaylığı vardır. Bu nedenle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla söylenilecekse, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevî tarzı seçilir. Bu suretle şiir, beyit beyit sürüp gider.

Mesnevî her ne kadar klâsik doğu’şiirinin bir şiir tarzı ise de “Mesnevî” denildiği zaman akla “Mevlâna’nın Mesnevî’si”gelir. Mevlâna Mesnevî’yi Çelebi Hüsameddin’in isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi’nin söylediğine göre Mevlanâ, Mesnevî beyitlerini Meram’da gezerken,otururken, yürürken hatta semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış.

Mesnevî’nin dili Farsça’dır. Halen Mevlâna Müzesi’nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25618 dir.

Mesnevî’nin vezni : Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün – Fâ i lün’dür

Mevlâna 6 büyük cilt olan Mesnevî’sinde, tasavvufî fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.

DİVAN-I KEBİR

Dîvân, şairlerin şiirlerini topladıkları deftere denir. Dîvân-ı Kebîr “Büyük Defter” veya “Büyük Dîvân” manasına gelir. Mevlâna’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Dîvân-ı Kebîr’in dili de Farsça olmakla beraber, Dîvân-ı Kebîr içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yar almaktadır. Dîvân-ı Kebîr 21 küçük dîvân (Bahir) ile Rubâî Dîvânı’nın bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Dîvân-ı Kebîr’in beyit adedi 40.000 i aşmaktadır. Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr’deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu dîvâna, Dîvân-ı Şems de denilmektedir. Dîvânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.

MEKTUBAT

Mevlâna’nın başta Selçuklu Hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerin.e nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen diıü ve ilmi konularda ise açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur. Mevlâna bu mektuplarında, edebî mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır. Mektuplarında “kulunuz, bendeniz” gibi kelimelere hiç yer vermemiştir. Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflârla hitap etmiştir.

Fİ Hİ MA Fİ H

Fîhi Mâ Fih “Onun içindeki içindedir” manasına gelmektedir.. Bu eser Mevlâna’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir. 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiştir.

MECÂLİS-İ SEB’A

(Yedi Meclis) Mecâlis-i Seb’a, adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna’nın yedi meclisi’nin, yedi vaazı’nın not edilmesinden meydana gelmiştir. Mevlâna’nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. için tıklayınız. Eserin düzenlemesi yapıldıktan sonra Mevlâna’nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği Hadis’lerin konuları bakımından tasnifi şöyledir :

1. Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı.

2. Suçtan kurtuluş. Akıl yolu ile gafletten uyanış.

3. İnanç’daki kudret.

4. Tövbe edip doğru yolu bulanlar Allah’ın sevgili kulları olurlar.

5. Bilginin değeri.

6. Gaflete dalış.

7. Aklın önemi.

Bu yedi meclis’de, asıl şerh edilen hadislerle beraber, 41 Hadis daha geçmektedir. Mevlâna tarafından seçilen her Hadis içtimaidir. Mevlâna yedi meclisinde her bölüme “Hamd ü sena” ve “Münacaat” ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufî görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu yol Mesnevî’nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.

MEVLANA HAKKINDA YANLIŞ BİLİNENLER (Ayşe Hür'ün Radikal'deki yazısından alınmıştır)

MEVLANA NEREDE DOĞDU?

Mevlana ile ilgili bir diğer yanlış bilgi doğum yılı ve yeri ile ilgilidir. Mevlana’nın 6 Rebiü’l-evvel 604 (30 Eylül 1207) yılında, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan’daki Belh şehrinde doğduğu söylenir. Nitekim bazı yazarlar kendisine Mevlana Celaleddin-i Belhi derler. TİKA (Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) da sırf bu nedenle Belh şehrinde büyük restorasyonlar yapmayı düşünmektedir.

İlk olarak Abdülbaki Gölpınarlı’nın üzerinde durduğu gibi biyografisindeki bazı tutarsızlıklar yüzünden Mevlana’nın bu tarihten 5-10 yıl önce doğmuş olması muhtemeldir. Bu şüpheyi bir yana bırakarak devam edersek, doğum yeri Belh değil, babası Bahaeddin Veled’in 1204-1210 yılları arasında yaşadığı Tacikistan’ın Vahş kasabasıdır. Nitekim Bahaeddin Veled, Maarif adlı risalesinde “biz Vahş’ta iken...” şeklinde cümleler kurmuş, Mevlana da Mesnevi’nin IV. cildinde bir yerde Vahş’a duyduğu özlemi dile getirmiştir. Ama ilginçtir, bunun dışında bir atıf yoktur. Babası, Mevlana 5 yaşında iken (yani 1212’de) Semerkand’a göç eder. Semerkand’ın dört yıl Harzemşahların kuşatması altında kalması üzerine aile 1216 veya 1217’de Horasan’ı terk eder.

MEVLANA FARS MI, TÜRK MÜ, RUM MU?

Mevlana, doğduğu yer Horasan Fars ülkesi olduğu ve şiirlerini, mektuplarını Farsça yazdığı için Fars (İranlı), Rubailer’deki (günümüz Türkçesiyle) şu dizelerinden dolayı Türk kabul edilir: “Beni yabancı yerine koymayın ben bu mahalledenim/Ben sizin mahallenizde kendimi arıyorum/Düşman gibi görünüyorsam da düşman değilim/Hintçe konuşuyorsam da aslım Türk’tür.”

Bazılarına göre bu beyitteki ‘Hintçe’ sözcüğünün aslı ‘Farsça’dır. Ancak bu doğru olmasa gerek çünkü o devirde kimse kimseyi Farsça konuştuğu için kınamazdı, Selçuklu devletinin resmi diliydi. Ancak o dönemde Türk kelimesi ‘güzel, talep edilen, âşık olunan’ anlamına geldiği ve Hindu terimi siyah, karanlık, çirkin anlamına geldiği için acaba “Çirkin göründüğüme bakmayın aslım güzeldir” mi demek istiyordu? Örneğin Şirazlı Hafız’ın şu dizelerindeki gibi: “Eğer o Şirazlı türk (güzel), gönlümüzü hoşnud ederse/Onun hindu (siyah) benine Semerkand ve Buhara’yı bağışlarım...”

Peki, Mevlana Türk ise Celaleddin-i Rumi’deki Rumi nereden gelir? 11. yüzyıl yazarı Kaşgarlı Mahmud ya da 13. yüzyıl yazarı Yunus Emre için de, 15. yüzyıl yazarı Nizameddin Şami için de, 16. yüzyıl yazarı Gelibolulu Mustafa Ali için de Anadolu ‘Rum ili’, ‘Rum diyarı’dır. Dolayısıyla Mevlana’yı Anadolu’ya mal etmek isteyen eski yazarların taktığı addır bu.

Ancak Mevlana kendisini sahiplenen Afgan, Tacik ve Türklere, Divan-ı Kebir’deki şu gazelle (ona aitliği kesin kabul edersek elbette) cevap vermiştir aslında: “Türk kim, Tacik kim, Rum kim, Zenci kim?/Sen, mülk sahibisin; her gizliyi, her açığı çok iyi bilirsin/ Şiirim, şiirin elbisesidir; fakat şiirin içinde kim var?/Ya elbiseyi süsleyen huri, yahut da elbiseyi soyan şeytan/Şeytanın şiirini başımızdan atalım, huriyi bağrımıza basalım.”

MEVLANA'NIN BABASI KİMDİ?

Bu noktada bir başka yanlış bilgi ile karşılaşırız. Göçün nedeni olarak, Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in, Belh’te dönemin sultanına hocalık yapan ve Aristotales ve İbni Sina felsefesini reddeden felsefeci Fahreddin Razi’ye ağır eleştirilerde bulunması gösterilir. Öncelikle Bahaeddin Veled’in Fahreddin Razi ile karşılaştığına ve daha önemlisi onunla felsefi tartışmalar yapabilecek bir bilgiye sahip olduğuna dair elimizde hiçbir veri yok. Bahaeddin Veled fıkhi görüşlerini ‘Sultan’ül-Ulema’ diye imzalamasına rağmen daha önce de söylediğim Vahş gibi küçük bir kasabada vaizlik yapan biridir. Nitekim Razi’nin din ve felsefe üzerine görüşlerini topladığı Muassil Ekarü’l-Mutakaddimin ve’l-Muta’ahhirin’de Bahaeddin Veled’den söz etmez. Kaldı ki Fahreddin Razi ile çatışma iddiası doğru olsa idi bu göçün Fahreddin Razi’nin ölümünden (1209) önce olması gerekirdi. Halbuki daha önce söylediğimiz gibi aile 1216 veya 1217’de göç etmiştir. Eğer göçün tarihi doğruysa, Abdülbaki Gölpınarlı’nın önerdiği gibi Mevlana’nın doğum tarihini geriye çekmek gerekecektir.

FERİDÜDDİN ATTAR’LA KARŞILAŞTI MI?

Bir diğer yanlış bilgi, Mevlana’nın 10 yaşında iken yolculuk sırasında Nişabur’da babasını ziyaret eden ünlü tasavvufçu Feridüddin Attar’ın Mevlana’ya ilerde büyük bir insan olacağını söyleyerek Esrâr-nâme adlı eserini hediye etmesidir. Halbuki ne baba Bahaeddin Veled, ne Mevlana, ne oğlu Sultan Veled, ne ilerde hayatının en önemli figürü olacak Şems-i Tebrizi, ne Mevlana’dan 40 yıl sonra yazmış olan Sipehsalar ne de Mevlana’dan bir asır sonra yazmış Ahmet Eflaki’nin eserlerinde Mevlana’nın Attar ile karşılaştığından bahsedilir. Bu iddia ilk kez Mevlana’nın ölümünden iki yüzyıl sonra ortaya atılmıştır. Buluşmaya dair birincil kaynak olmadığı gibi, Moğol tehlikesinden kaçan Bahaeddin Veled ve ailesinin tehlikenin tam kalbinde olan Nişabur yoluyla Bağdat’a gitmesi mantıksızdır. Yolculuk muhtemelen Merv-Herat yoluyla Bağdat’a yapılmış olmalıdır.

CENAZE NAMAZINI KİM KILDIRDI?

Çok önemli olmayan yanlış ya da eksik bilgiler ise şunlar: “Ölüm günüm, düğün günüm olacaktır” diyen Mevlana’nın 17 Aralık 1273 Pazar (5 Cemaziy’el-ahir 672) günü bu âlemden göç etmesiyle cenaze namazını Sadreddin Konevî’nin kıldırdığı söylenirse de Konevî çok sevdiği Mevlana’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldığı için cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırmıştır. Her yıl Şeb-i Arus (Allah’a kavuşmasından mülhem ‘Düğün Gecesi’) bayramı olarak kutlanan gün, Mevlana’nın ölüm günüdür. Ancak Hicri takvim ile miladi takvim arasındaki farklar yüzünden, Mevlana’nın ölüm günü her yıl 17 Aralık’a rastlamaz.

Mevlana, babasının Horasan çamurundan yapılmış kabri üzerine defnedilmiştir. Rivayetlere göre Mevlana defin için mezarına getirildiğinde, babası Bahaeddin Veled onun ilmine hürmeten ayağa kalkmış ve ona başucunda yer vermiştir. Bunu destekleyen fiziki kanıt ise sandukaların pozisyonudur. Kanuni Sultan Süleyman Mevlana’ya hayrandı. Bu yüzden Mevlana ve oğlu Sultan Veled’in kabrinin üzerine bir mermer sanduka yaptırmıştı. Bunu yapmadan önce de babası Bahaeddin Veled’in ahşap sandukasını Mevlana’nın sandukası üzerine kaldırmıştı. Yani bugün halkın, babasının oğluna hürmeten ayağa kalktığını düşünmesine neden olan durum Kanuni’nin eseridir.

Mevlana’nın Tebrizli Şems’le ilişkisinin niteliği, Mevlana’nın Moğol ajanı olup olmadığı, Atatürk’ün Mevlevi olup olmadığı, Mevleviliğin ne zaman doğduğu, Batı’nın Mevlana sevgisinin tarihçesi gibi soruları cevaplamayı ise başka bir zamana bırakalım...

ÖZET KAYNAKÇA

Franklin Lewis, Mevlana: Geçmiş ve şimdi, Doğu ve Batı: Mevlana Celaleddin Rumi’nin hayatı, öğretisi ve şiiri, Çevirenler: Gül Çağalı Güven ve Hamide Koyukan, Kabalcı, 2010, Ahmet Eflakî, Ariflerin Menkıbeleri, Çeviren: Tahsin Yazıcı, Milli Eğitim Basımevi, 1989, Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İnkılap Kitabevi, 1989, Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlâna’dan Sonra Mevlevilik, İnkılap Kitabevi, 1953.

YORUM YAZ