Medipol Başakşehir'in tecrübeli yıldızı Emre Belözoğlu, Four Four Two dergisine geniş bir röportaj verdi. İşte çok konuşulacak o röportajdan önemli açıklamalar:
2
Kariyerin boyunca oynadığın kulüplerde liderliğe alışık bir oyuncusun. Başakşehir'e gelirken bunu yaşamayı bekliyor muydun? Bu sezonki performansınız senin için sürpriz oldu mu? *** Futbolcu profilime uygun olduğunu düşündüğüm için, bugüne kadar hep önde oynamayı tercih eden takımlarda oynadım. Başakşehir'e geldiğimde Abdullah Avcı'nın ve oyuncuların reaksiyonu da bu yöndeydi. Benim de dahil olmamla birlikte daha çok önde oynamaya çalışan bir takım ortaya çıktı. Sezon başında oynadığımız çok zorlu dört maçın tamamından hakkını vererek ayrıldık ve o maçlar şu an ligdeki konumumuza gelmemizi sağladı. Yola lider olmak için çıkmadık ama takımdaki oyun gücünü gördükten sonra buna inanmaya başladım. İki sene önce imza atarken şampiyonluğa oynamak; Beşiktaş'la, Galatasaray'la kafa kafaya mücadele etmek gibi hedeflerden ziyade ligi ilk dörtte bitirmek, Avrupa Ligi'ne gitmek gibi daha gerçekçi hedefler koymuştuk.
3
Abdullah Avcı'yla nasıl bir ilişkin var? Onlarca farklı hocayla çalıştıktan sonra onun öne çıkan özelliğinin ne olduğunu söyleyebilirsin?***Her şeyden önce çok samimi. Konuşurken yüzü kızarır, söyledikleriyle karşısındakini etkiler çünkü yapmacık değildir; içinden geldiği gibi hareket eder ama aynı zamanda da oyuncusuyla mesafelidir. Benim gözümde oyuncusundan geri bildirimi en iyi alan teknik direktör o çünkü oyuncusuna yaklaşırken birçok parametreyi göz önünde bulundurur: Psikolojik durumunu, aile yaşantısını, bir önceki antrenmanını, sakatlık durumunu…
4
Abdullah hocayla iletişiminizde saygı duyduğu kariyerinin de payının olduğu aşikar. Kariyerinin hangi aşamalarında hazırlıksız yakalanıp ters köşe oldun?***Orta gelirli bir ailemiz vardı. Babam elinden geldiği kadar sırtlamaya çalışıyordu ama kolay değildi. Ben de aileme yardım edebilme hayalleri kuruyordum. Rahmetli babaannem bana bir dua ezberletmişti, çok dua ettim. Hep iyi bir futbolcu olabilmeyi, Zeytinburnu'nda oturduğumuz için orada oynayabilmeyi, annemi kendi arabama bindirip istediği yere götürebilmeyi, rahatlıkla eve yiyecek alabilmeyi hayal ederdim.
5
Çocukluğun etkisiyle küçük hayaller… Galatasaray'a küçük yaşta transfer oldum ve transfer paramla aileme kirada oturduğumuz evi aldım. Bizim toplumumuz gençlere, çocuklara karşı baskıcıdır; onlara hükmederiz ve istemeden hayallerini küçültürüz. Benim de hayallerimi küçültmüşler. Söylediğin gibi hiç hayal etmediğim noktalara geldiğimde bocaladığım konular oldu. Galatasaray'da, Avrupa'da futbol oynamayı, Fenerbahçe forması giymeyi hiç düşünmemiştim çünkü oralarda benim çocukken sokakta oynarken öykündüğüm efsaneler oynuyordu. Oğuz, Rıdvan, Tugay gibi isimler… Gün gelip onlarla oynadığında "Ben neredeyim?" deyip, rüyada olduğunu sanıyorsun. Şimdi artık "Çok daha fazlasını başarabilirmişim" diyorum ama sakatlıklarım buna müsaade etmedi.
6
Verdiğin bir röportajda "Şöhretle yaşayan bir insan değilim, şöhretin benden neler götürdüğünü küçük yaşta anladım" demiştin. Şöhret senden neler götürdü? Hâlâ götürmeye devam ediyor mu?****Şöhretin bir tılsımı var, hemen her futbolcu bunu yaşamıştır. Bir anda sokaktaki insanlar sizi tanır, parmakla gösterir ve siz de memnun olursunuz. Bazı insanlar zamanla onsuz yaşayamaz hâle gelir; ki bu da şöhretin zehirli yanı! Sevdiğim birçok insanda buna şahit oldum. Sokağa çıktığımda hiç hak etmediğim kadar sevgi de gördüm, hiç hak etmediğim kadar nefret de!
7
Bunların tamamı camı tutan bir buğu gibi; yani sildiğinizde geçecek şeyler. Gerçek hayatı görmek için sadece elimle o buğuyu silmem gerekiyordu. Bu şekilde daha mutlu olabileceğimi fark ettim. Çocukluğumda trenle idmana giderken karşımda oturan iki adamın gazetenin arkasında benim fotoğrafımı görüp, bir gazeteye bir bana baktığını hatırlıyorum. "Evet, o benim!" demiştim. Şimdi artık kamufle olmak istiyorum. Bazı şeyleri çok küçük yaşta yaşamaya başladığım için özellikle özel hayatımda kendime özgü tecrübelerim var. Daha durağan bir hayat yaşamak, magazin haberlerinden uzak kalmak, işimle anılmak istiyorum. Böyle daha mutluyum.
8
Bunun farkına ne zaman vardın?***Yakın çevremin "Sen artık bizi tanımazsın" demeye başlamasıyla herkesin benden bir şeyler beklediğini fark ettim ve kimseye yetemeyeceğimi anladım. Olgunlaştım.
9
11 yaşında sırf seni izlemek için tribüne gelenlerin hissettirdiği "özel futbolcu" sıfatını kazandıktan sonra Galatasaray'a gelip takım arkadaşlarından tekme yemeye başladığında kendini nasıl hissettin?***Biraz anneme benziyorum ve insanları koşulsuz seviyorum. O takımda da öyle bir abi-kardeş ilişkisi vardı. Mesela babam bana evde "Oğlum, bi' çay getir!" dese, "Yaa baba, bi' dur yaa!" diyebilirim ama Galatasaray'da "Emoş, bi' çay getir!" dediklerinde, koşmaya başlamadan önce "Başka isteyen var mı?" diye bakardım! O takımdaki herkesi çok sevdim. Onların getir-götür işlerini yapmak bile beni mutlu ederdi. İşte öyle bir sevgi ve saygı!
10
Türk futbolcusunda klasik bir "başarıya doyma" refleksi vardır ama 1996-2000 Galatasaray'ı her maça bir öncekinden daha hırslı çıkardı. Sizi o kadar motive eden şey neydi?***Başarıya doyan oyuncu profilini anlayamıyorum. Her zaman başarılı olma isteği insana hata yaptırabiliyor ama motivasyonunu hiçbir zaman kaybetmiyorsun. Bu yüzden hâlâ takım arkadaşlarım antrenmanda "Eyvah! Emre abinin takımına düştük" diye veryansın eder çünkü kaybettiğimizde gerilir, etrafımı da gererim. Futbol uzun süre oynanmıyor ve bu oyunun hakkını vermiş çok oyuncuyla birlikte oynadım, başarısızlık durumunda gözyaşı dökmüş çok oyuncu gördüm. O gözyaşları yere düşerken, insanların paramparça olduğunu görürken rahat davranan kimseyi kabul edemem.
11
Inter'e gitmeden önce Faruk Süren sana daha fazlasını teklif ettiklerini açıklayıp, "Gitmesi için çok erken, taş yerinde ağırdır" demişti. Inter'e tam da zamanında gittiğini mi düşünüyorsun?
12
Galatasaray'da çok iyi sezonlar geçirmiştim. Transferimden önceki sezonlarda da İtalya'dan iyi teklifler almıştım ama Mircea Lucescu döneminde beni bırakmamışlardı. Sezon sonu geldiğinde kalmak istedim fakat kulübün içinde bulunduğu maddi sıkıntılar, yöneticiler ile futbolcular arasındaki iletişim kopuklukları bazı oyuncuları ayrılma noktasına getirmişti. Ondan sonraki süreci yönetmekte gençliğin verdiği bazı hatalar yaptım. Faruk başkan bana ikimizin arasında kalması kaydıyla, bazı futbolcuları yeni sezonda istemediklerini ama beni istediklerini söylemişti. Ben de bundan rahatsız oldum, arkadaşlarımı yarı yolda bırakmak istemedim. Avrupa'ya gitmek konusunda hata yaptığımı düşünmüyorum ama gönül isterdi ki Galatasaray'dan güzel ayrılayım.
13
Hector Cuper’le röportaj yaptığımızda senin için “Uzun boylu olmamasına rağmen 1.90’lık adamlara kafa tutardı. Beni bu cesaretiyle etkiledi. Okan’la birlikte iki haftada bir benden izin isterlerdi. Ya biri hastalanırdı, ya bir düğün olurdu! demişti. Zor muydu şehre alışmak?
14
Hector Cuper mükemmel bir adam! Her idmandan sonra saunaya girer, bizi de çağırırdı. Dışarıdan bakıldığında çok sert biri gibi görünürdü ama altında inanılmaz makaracı bir insan vardı. Boxer’ıyla saunada dans edişlerini unutmam mümkün değil! Bana her zaman inandı. “Benim oyuncu profilim sensin ama seni bazen sol bek, bazen sol açık oynatacağım ve bana kızmayacaksın! derdi. Çalıştığım en iyi teknik adamlardan biriydi.
Ailenizi, çevrenizi Türkiye’de bırakıyorsunuz ve Avrupa’daki hayata alışmaya çalışıyorsunuz. “Restorana gittiğimizde kapıda niye bekliyoruz ki? Türkiye’de bizi her yerde kapıda karşılarlar! Bir kafenin kapısında “İçeride boş masalar var diyoruz, “Oturamazsınız, biraz bekleyin diyorlar. Türkiye’de kopamadığımız şeyler aslında hayatın gerçekleri değildi ve tanınmaya başladığımızda bile Avrupa’da durum değişmedi; olması gerektiği gibi…