Erkut Söğüt: "Mesut Özil Türkiye'ye gelebilir"
Mesut Özil'in menaceri Erkut Söğüt, FANATİK'e konuştu. Harvard'da menacerlik dersi veren ilk Türk olan Söğüt, bugüne dek yaptığı işlerden Mesut Özil'in Türkiye'ye gelip gelmeyeceğine kadar pek çok konuda açıklamalarda bulundu.
Mesut Özil'in menaceri Erkut Söğüt, FANATİK'e konuştu. Harvard'da menacerlik dersi veren ilk Türk olan Söğüt, bugüne dek yaptığı işlerden Mesut Özil'in Türkiye'ye gelip gelmeyeceğine kadar pek çok konuda açıklamalarda bulundu.
Haberin Devamı ›
Öncelikle kendinden bahseder misin? Menacerliğe nasıl başladın, eğitimini nerede aldın?
1980 Hannover (Almanya) doğumluyum. Almanya’da Hukuk Eğitimimi tamamladım, master yaptım. Ayrıca Almanya’da Spor Hukuku alanında ‘Doktora’ yaptım. Hep eğitimin içindeydim, bugün de içindeyim. Bu süreçte değişik üniversitelerde Spor Hukuku ve Spor Yönetimi ile ilgili dersler verdim. Menacerlere de eğitimler verdim. Beni menacerlik işine getiren de bu eğitim süreci oldu. Çünkü bir Spor Hukukçusu olarak birçok aileye değişik sözleşmelerde ve transferlerde yardımcı olmaya başladım. Yapılan iş, başka bir işi; o başka iş de bir başka işi getiriyor. İş çevremin gelişmesi sonucu ben de kendimi menacerlik işinde buldum. Aslında planladığım ve hedeflediğim bir süreç değildi bu. Benim en büyük hedefim, üniversitede profesör unvanını alabilmekti. Halâ da bu. Menacerlik sürecini benim hayatım doğrultusunda betimlemek gerekirse; hedeflerime giden yolda bir sola sapma olarak tasvir edebilirim. Şu an merkezi Londra olan bir şirketim var ve bu şirket ile menacerlik işime devam ediyorum. Ancak bunun yanı sıra Almanya, İsviçre, Amerika, İngiltere ve Türkiye’de bazı üniversitelerde ‘Misafir Hoca’ olarak dersler veriyorum. Umuyorum ki, gelecekte ‘Misafir Hoca’ olarak değil, hedeflediğim gibi kadrolu bir profesör olarak üniversitelerde daha geniş kitlelere hitap eden bir eğitimci olacağım.
Haberin Devamı ›
‘10-15 yıl sonrasını planlıyoruz’
Aslında menacer olarak anılmak istemiyorsun, çünkü hukuk okudun. Peki Mesut Özil ve diğer oyunculara tam olarak hangi hizmetleri veriyorsun?
Ben köken olarak bir Spor Hukuku ve Spor Yönetimi Eğitmeniyim. Aynı zamanda menacerlik ve avukatlık yapıyorum. Birden çok mesleği aynı anda yapıyorum yani. Farklı alanlardaki bu çalışmalarım, müvekkillerim ile çalışmalarımızda bize yardımcı oluyor. Mesut Özil ve diğer müvekkillerimde hep aileleri ile birlikte çalışmaya, evlatları için birçok fedakârlık yapmış insanları işin dışında tutmamaya gayret gösteriyorum. Mesut Özil’de ağabeyi ile, İlkay Gündoğan’da amcasıyla, Mustafi’de de babası ile beraber çalışıyor ve stratejileri birlikte belirliyoruz. Prensip olarak ailenin, futbolcunun kariyer planlamasında dışlanması kesinlikle kabul ettiğimiz bir şey değil. Zaten bu nedenle de şirketimize ‘Family&Football’ ismini koyduk. Biz ailelerle beraber çalışırken sadece futbol kariyeri için değil, aynı zamanda saha dışındaki hayatları için de mesai harcıyoruz. Futbolcuların, futbol yaşantısını sonlandırdıktan sonra da hayat standartlarını aynı seviyede tutabilmek amacıyla kendilerine yeni iş alanları açıyoruz, şirketlere ve gayrimenkullere yatırımlar yapıyoruz. Böylece müvekkillerimizin, 10-15 yıl sonraki hayatlarına da hazırlık yapıyoruz.
Haberin Devamı ›
‘Mesut için bir marka yarattık...’
Bir örnek ile bu konuyu açabilir misin?
Mesela şu an Mesut Özil ile birlikte, içeriği yüzde 100 geri dönüştürülebilir ve doğaya saygılı materyaller ile hazırlanan kozmetik ürünlerin bulunduğu ‘UNITY’ isimli markayı kurduk. İlk mağazamızı Londra’da açtık. Londra merkezli olmak üzere zaman içerisinde bu markayı Dünya’ya tanıtacağız ve değişik ülkelerde mağazalar açacağız. Mesut bu işe, eski takım arkadaşı Mathieu Flamini ile birlikte girdi. Ayrıca Mesut’un Türkiye, Almanya ve İngiltere’de çeşitli gayrimenkul yatırımları ve bazı şirketlerde ortaklıkları bulunuyor.
Haberin Devamı ›
Bunlar, bir menacerin görevleri mi?
Dünya üzerinde iki çeşit menacer vardır. İlki, futbolcunun sadece transferleriyle ilgilenir ve sadece transfer sezonlarında oyuncuyla irtibat kurar. İkincisi, futbolcunun her şeyiyle, yani hem futbol hem futbol dışı hayatıyla, yani marketinginden tutun da yatırımlarına kadar ilgilenir. Biz ‘ikinci tip menacerliği’ yapıyoruz ve bir futbolcuyla anlaştığımız zaman, oyuncunun sadece futbol kariyerini değil hayatını da düzenleyebilmek adına kaliteli hizmet veriyoruz. Bu sebeple bir fabrika gibi 100-200 futbolcu ile çalışmaktansa, bu sayıyı 10-20 aralığında tutarak hizmetin hakkını verebilmek için çabalıyoruz.
‘Aileler, mutlaka yanımda olmalı’
Bu çalışmalarında kimlerle birliktesin?
Haberin Devamı ›
Daha önce de söylediğim gibi ben, müvekkillerimin ailelerine ekibimde yer vermeye gayret ediyorum. Bu nedenle Mesut’un abisi Mutlu Özil, İlkay’ın amcası İlhan Gündoğan, Mustafi’nin babası Kujtim Mustafi ve Lucas Perez’in en yakın arkadaşı Lorenzo Roman ile bu oyuncuların işlerinde birlikte çalışıyoruz. Ayrıca Londra’da bulunan ofisimde; marketing, e-sports, education, recruitment gibi değişik şirket gruplarımız var. Burada da İspanya, Şili, Ürdün, İngiltere, Türkiye gibi farklı ülkelerden insanlar çalışıyor. Hepsi 20-25 yaş aralığında. Bunların yanı sıra ekibimde Hukuk Departmanı’nı yöneten ve avukat olarak çalışan kız kardeşim Güllü Söğüt ile İngiltere- Türkiye arasında köprüyü kuran ve Türkiye’deki işlerimizde bize yardımcı olan Avukat Furkan Uysal var.
İlhan Gündoğan’dan biraz bahseder misiniz?
İlhan; Mutlu Özil ve Kujtim Mustafi gibi birlikte iş yaptığımız önemli bir dostum, kardeşim. Mutlu ile Mesut’un genelde Almanya’daki işlerinde beraberiz, ancak İlhan ile daha fazla birlikteyiz, hep beraberiz aslında. Mesut ve İlkay konusunda tüm kararları beraber alıyoruz. Birbirimizi her yerde tamamlıyoruz. Hatta Harvard’a ders vermeye giderken beni yalnız bırakmadı, ‘Sana destek vereceğim, seninle geliyorum’ dedi, ABD’ye birlikte gittik. Biz uzun yıllardır futbol dışındaki işlerde de beraberiz, o artık benim kardeşim. Hayatta her işte beraber ilerliyoruz, birbirimize güç veriyoruz.
‘Harvard’da ders vermek harika...’
Bu genç ekiple hedeflerin ne? Uzun vadede ne amaçlıyorsunuz?
Bu genç ekiple Londra merkezli olan ve Amerika, Almanya ve Türkiye’de de ofisleri bulunan, bir çok insanı bünyesinde çalıştıran bir şirket haline gelebilmeyi, değişik şirket gruplarını yöneterek büyük ve güzel başarılar yakalayabilmeyi, Dünya üzerinde bütün spor kulüplerinin ve yöneticilerinin rahatlıkla güvenebileceği bir grup oluşturabilmeyi hedefliyoruz.
İngiltere’deki üniversiteleri biliyorduk. Ancak Harward’da da bu alanda ders veren ilk Türk olarak tarihe geçtiğini öğrendik. Nasıl gelişti Harvard macerası?
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Erasmus, Kadir Has Üniveritesi’nde Spor Hukuku ve Spor Yönetmenliği’ni tamamladım, İstanbul Kültür Üniversitesi’nde Master yaptım. Hayatımdaki en büyük hedef ise bir gün Harward bünyesinde kadrolu bir profesör olarak dersler vermekti. Bu nedenle orada ders verebilme imkânı yakalamış olmak, benim hayatımda yaşadığım en mutlu anlarımdan bir tanesidir. Uzun vadede planım ise Amerika, İngiltere ve Almanya’da kazanmış olduğum bu tecrübelerle Türkiye’ye yani kökenlerime dönerek bir üniversite bünyesinde bu bilgilerimi genç nesillere aktarabilmek. Bu noktada şuraya da değinmek istiyorum; Maalesef Türkiye’de, batılı ülkelere kıyasla eğitimde fırsat eşitliği biraz geri kalmış durumda. Ben bu hedeflerimi gerçekleştirme doğrultusunda adımlarımı atarken, çok önem verdiğim fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi için de elimden geleni yapacağım.
‘Bu kitap yenilenecek ve bir kaynak olacak’
Menacerliğin kitabını yazdın!
Bu kitap, kapsamı açısından bir ilk. Ben bu işin içine girdiğimde, maalesef elimde kaynak olarak kullanabileceğim bir rehber kitap yoktu. Biz bu kitap ile insanlara nasıl menacer olunacağını anlattık. Okuyanlar; nasıl menacer olunur, bir menacer nelere dikkat etmeli, menacerler hangi alanlarda çalışabilirler gibi soruların cevaplarını bulabilecekler. Bizim hedefimiz; FIFA kuralları değiştikçe, yeni sözleşme türleri ortaya çıktıkça kitabımızın kapsamını biraz daha geliştirerek yeni versiyonlarını çıkartmak. Yani rehber kitap olarak başlattığımız ‘Futbol Menaceri Nasıl Olunur?’ isimli kitap çalışmamızı bu alanda kaynak kitap haline gelecek şekilde geliştirmek istiyoruz. Adalet Yayınevi’nden çıkan kitabımızı bu mesleği yapmak isteyen herkese öneriyoruz.
‘Her fakülteyi bitiren bir hukukçu olmamalı’
Her ne kadar menacerlik yapıyor olsan da bir avukatsın. Türkiye’deki hukuk eğitimi hakkında ne düşünüyorsun?
Almanya, Türkiye, İngiltere ve Amerika’da aldığım hukuk eğitimi ve deneyimlerim sonucunda, Türkiye’de Hukuk eğitimine gereken önemin verilmediğini düşünüyorum. Mesleğimizin Türkiye’deki itibarı, her geçen gün azalıyor. Bunun ana sebeplerinden birisi, Hukuk Fakülteleri’ndeki eğitimin kalitesinin düşmesi... Bir diğeri ise fakülte sonrası devlet nezdinde yapılan bir değerlendirme veya teftişin bulunmaması... Hukuk Fakültesi’nden her mezun olanın, denetimin çok da iyi olmadığı bir yıllık stajın ardından avukat olduğu bir ülkede, maalesef Yargı Sistemi tıkanır, ilerleyemez. Benim naçizane görüşüm; Devlet’in devreye girmesi, fakülteden mezuniyetin akabinde ve staj sonrası olmak üzere iki farklı yazılı ve komisyon karşısında yeterlilik sınavları yapılması, sınavları geçemeyenlere ruhsat verilmemesi yönünde. Hatta sadece avukatlar değil, Yargı Sistemi içerisindeki bütün hukukçuların bu şekilde denetlenmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde nitelikli ve kaliteli hukukçular yetiştirilebilir.
‘Ürdün ziyaretimiz en güzel olayımız’
Menacerliğe başladığından beri yaşamış olduğun ve seni en çok etkileyen olayı anlatır mısın?
Bu meslekte sürekli insanlarla birebir muhatap olduğumuz için çok farklı hikayeler, güzellikler çıkıyor ortaya, ama benim hiç unutamayacağım ve beni şahsi olarak da en çok etkileyen olay; Mesut Özil ile birlikte Ürdün’de mülteci kampını ziyaret etmek diyebilirim. Bir futbolcunun ya da bir insanın karakterini değiştirebilecek ve Dünya’ya farklı bakmasını sağlayacak şeyler gördük orada. Hem Mesut hem de benim için saha dışında yaptığımız en güzel olaydı diyebilirim bu ziyaret için.
‘Mustafa Eröğüt örnek bir Sportif Direktör'
Meslektaş olarak futbol camiasında bu işi layıkıyla yapan, beğendiğin ve örnek aldığın yerli veya yabancı menacerler, yöneticiler var mı?
Bir yönetici olarak söylemem gerekirse, İstanbul Başakşehir Futbol Kulübü’nde Sportif Direktör olarak görev yapan Mustafa Eröğüt’ün ismini verebilirim. Kendisi çalışma tarzını çok beğendiğim, saygı duyduğum ve şu anda bu alanda insanlara örnek olarak gösterebileceğim bir Sportif Direktör’dür.
‘Bayernli yöneticiler ne olduğunu gösterdi’
Bayern Münih Yönetimi ile yaşadığın gerginlik için yorumun nedir?
Bayern Münihli yöneticiler son yaptıkları basın toplantısı ile zaten nasıl insanlar olduklarını bütün Dünya’ya gösterdiler. Bu konuda benim daha başka bir şey söylememe gerek olmadığını düşünüyorum.
'HIRSIZLIK DÖNGÜSÜ İÇİNE GİRMEDİK...'
Türkiye’de Erkut Söğüt ismini bu zamana kadar çok fazla duymadık. Türkiye’de yapmış olduğunuz işler var mı?
Çok para kazanabileceğimiz işler olmasına rağmen, futbol camiasında dönen çarpık ilişkiler sebebiyle şu ana dek Türkiye piyasasına girmemeyi tercih ettik. Bir anlamda da böyle yapmak zorunda kaldık. Zira; menacerler ve yöneticiler arasında yapılan gizli anlaşmalarla şekillendirilen bir ‘hırsızlık döngüsü’ içerisinde bulunmanın, bizim hedeflerimizle örtüşmeyeceğini düşündük. Bir futbol hukukçusu ve menacer olarak çok net bir şekilde şunu söyleyebilirim ki; Türkiye’de bazı yöneticilerin menacerler ve kulüpler üzerinden servetlerini artırdıkları çok açıktır.. Ve bu durum maalesef ülkede işini layıkıyla yapmaya çalışan ve kötü işlere hiç bulaşmamış meslektaşlarımızın da üzerine gölge düşürüyor, mesleğin itibarı yok ediliyor. Biz menacerler, yöneticilerin para kazanma araçları değiliz ve olamayız. Bu durum karşısında, bizim ailemizden aldığımız kültür ve dini terbiyemiz sebebiyle Türkiye’de futbol camiasında bazı kapıları açamadık ve kendimize yer edinemedik. Ancak son yıllarda Türk Futbolu’nda pozitif anlamda bir değişim olduğunu hissediyoruz. Artık Türk sporunun lokomotif kulüpleri de dahil olmak üzere; birçok kulüpte daha profesyonel ve kulüp yönetmenin ne demek olduğunu bilen, bir sıkıntı olursa ‘ben ceketimi alır kaçar giderim’ diyen değil de kulübün çıkarlarını kendi şahsi şirketleri kadar düşünen insanların yönetimleri devraldığını görüyoruz. Bu konuya şu şekilde nokta koyayım: Şüphesiz helal bellidir. Haram da bellidir. Lakin aralarında şüpheliler vardır. Kim bu şüphelilerden sakınırsa dinini ve şerefini korumuştur. (Ebu Hanife)
‘Fulya’yı gördüm, şok yaşadım’
Uluslararası çalışan bir menacer olarak, Türkiye’deki futbol eğitimini nasıl değerlendiriyorsun?
Ben bugüne kadar bilinçli bir şekilde altyapıdaki çocukların önlerinin kesildiğini düşünüyorum. Çünkü altyapının gelişip A takımları desteklemesi demek; yöneticilerin ceplerine paraların girmesi için menacerler aracılığıyla yapılan transferlerin bitmesi ve yöneticilerin, onların akrabalarının ve ortaklarının para kazanamaması demektir. Altyapı öyle bir yapı ki, oraya milyonlar yatırılırsa 3 sene 5 sene sonra çok daha fazla verim alınabilir. Ancak bazı kulüplerimizin yaptığı gibi göstermelik rakamlar ayrılırsa verim almak imkânsızlaşır. İstanbul’da yaşadığım süreç içerisinde, hafta sonları altyapı maçlarını izlemeye giderdim. Bir gün Beşiktaş’ın Fulya’daki altyapı tesislerine gittim. Orayı görünce gözlerime inanamadım. Aynı dönemde A Takım’da 3-4 Milyon Euro net kazanan futbolcuları vardı. Altyapıda ise soyunma odası bir konteynerdi. Sahası ise beton zemin üzerine yıllar önce atılmış bir halı sahaydı. Böyle bir altyapıdan nasıl futbolcu yetişsin? Orada konuştuğum insanlar bana, altyapıda çalışan insanların altı aydır maaş beklediklerini söylediler. Bir şok daha yaşadım. Çok yazık! Bu çocukları, bu şartlara maruz bırakanlar nasıl yönetici olabiliyor, anlamış değilim. Türkiye’deki yapıda; kulüp yönetimine gelen bazı yöneticiler, sadece seçildikleri süreç boyunca maalesef ceplerini düşündükleri için altyapıya gereken yatırımlar yapılmıyor.
‘Almanya gerçeği en büyük kanıt’
Çözüm öneriniz ne?
Bir kulübün altyapısında öyle bir sistem kurulmalı ki, yönetimler değişse dahi altyapı aynı kalitede devam etmeli. Bunu sağlayacak kurumlar ise Spor Bakanlığı ile Türkiye Futbol Federasyonu’dur. TFF’nin altyapılarda hocalar, tesisler, maddi yatırımlar gibi farklı kalemlerde belli standartlar belirleyerek; altyapıya gereken yatırımları yapmayan kulüplere transfer yasağına varacak derecede ağır yaptırımlar uygulaması gerekir. Bu sistem uygulanırsa Türk Futbolu 10 yıl içinde, belki de daha kısa süre içerisinde altın çağını yaşayabilir. Dünya Kupası’nı kaldırabilecek yeteneklere sahip olan Türk toplumu; bırakın kazanmayı, daha Dünya Kupası’na katılamıyor. Gerçekten de Türk gençleri çok yetenekli. Bu işin içinde olan ve Dünya’nın dört bir yanında kulüp yapılarını incelemiş, altyapıları izlemiş birisi olarak çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, 12-13 yaşlarına kadar Türk çocukları, Avrupa’daki çocuklardan kat kat daha yetenekli, daha yaratıcı ve daha enerjikler. Ancak zaman içerisinde alması gereken kaliteli eğitimi alamadıkları için, bu eğitimi alan Avrupalı rakiplerinden geri kalmaya başlıyorlar. Sadece 3 milyon Türk nüfusu bulunan Almanya’nın 80 milyonluk Türkiye’ye göre daha kaliteli Türk kökenli futbolcuları çıkarıyor olması da bunun en büyük kanıtı.
‘Mesut Türkiye’ye gelebilir ama...’
Mesut’u Türkiye Ligi’nde ne zaman izleyeceğiz? Süperstar için nasıl bir kariyer planlaması yaptınız?
Mesut’un Arsenal ile 2021’e kadar sözleşmesi var. Sonrasında ne olacağını zaman gösterecek; çünkü klişe olacak ama gerçekten futbolda ne zaman ne olacağı hiç belli değil. Türkiye’ye gelir mi diye sorarsanız cevabım kısa ve net: Neden olmasın! Mesut’un Türkiye’ye olan sevgisini anlatmama gerek yok. Şartlar oluşursa bir gün tabii ki Türkiye’de futbol oynamaktan zevk alır, ancak şu an için böyle bir planlamamız bulunmuyor.
‘Mesut’un Cumhurbaşkanı ile görüşmesine hiç kimse karışamaz...’
Mesut’un Alman Milli Takımı ile yaşadığı tatsız ayrılığı senin yönettiğin iddia ediliyor.
Mesut Özil kişiliği oturmuş ve sorumluluk sahibi bir insan... Hayatında verdiği kararların ne anlama geleceğini çok iyi tartabilen ve buna göre kararlar alabilen bir futbolcu. Vermiş olduğu bu kararda da, benim kararına etki edecek bir yönlendirmem kesinlikle söz konusu olmamıştır. Biz, Mesut’un vermiş olduğu karara saygı duyduk ve kendisine bu anlamda gerekli desteği verdik. Ancak benim şahsi görüşüm şu: Dünya üzerinde hiç kimse, ne Mesut’un ne de başka bir Türk vatandaşının, ne zaman Türkiye Cumhurbaşkanı ile görüşeceğine karışamaz. Kimin Cumhurbaşkanı olduğundan bağımsız olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni en üst makamda temsil eden kişi ile aslen Türk vatandaşı olan birisinin görüşmesi kadar doğal hiçbir şey yoktur.
FANATİK ÖZEL