Formula 1'den Kimi Geçti
Formula 1 camiasının en önemli isimlerinden Fırat Keskin, Formula 1'e veda eden Kimi Raikkonen'le ilgili yazdı.
Dünyanın motor sporlarının zirvesinden bu sezon dev bir ismi uğurladık: Kimi Raikkonen. Tüm kariyeri fırtınalarla ve iniş çıkışlarla dolu yıldız pilotun benim iç dünyamda da önemli bir yeri vardı.
Haberin Devamı ›
Bu nedenle süper yeteneğin kariyerini anmak için kısa bir yazı yazmaya karar verdim. Bu kadarcık yer onu anlatmak için yetmeyecektir. Ama çok uzatmadan ve çok da ayrıntı vermeden, sizleri sıkmadan önemli noktaları yazmaya çalışacağım.
Başlangıç
Formula 1’i yeni izlemeye başlayan kuşak için oldukça gösterişsiz bir pilotaj ve agresif telsiz konuşmalarıyla tanımlanabilecek Kimi, aslında çok daha fazlasıydı. Kimi, son derece utangaç, insanlarla iletişimi sınırlı bir genç olarak kariyerine başladı. İletişiminin sınırlı olma nedenlerinden biri de İngilizce’yi iyi konuşamamasıydı.
Peter Sauber, Kimi’nin özel bir yetenek olduğunu biliyordu. Ama sezon öncesi testlerle bu öngörüsünü netleştirmesi gerekiyordu, sözleşmeyi sonra imzalayabilirdi. Mugello’daki testlerde McLaren ve Ferrari de mevcuttu. Bu bir riskti. Çünkü Kimi’nin sözleşmesi olmadığı için onu Sauber’in elinden alabilirlerdi. O nedenle Kimi’yi takımla çıktığı ilk testlerde sır gibi sakladılar. Takımda adını çok dillendirmemek için ona “Eskimo” dediler.
Haberin Devamı ›
Eskimo, üç günlük testin ilk gününde tüm takımı etkilemeyi başardı. Hatta sadece takımı değil, Ferrari’nin efsane pilotu Michael Schumacher’i de etkiledi. İlk günün akşamında Kimi’nin yarış mühendisi Jacky Eeckelaert’in otel kapısı çaldı. Jacky kapıyı açtığında karşısında Michael Schumacher’i gördü. Schumacher, “Sauber’de test yapan genç kimdi?” diye sordu. Gencin adının Kimi olduğunu öğrendikten sonra, “Bu çocuk çok çok hızlı olacak.” dedi ve arkasını dönüp gitti. Kimi daha testin ikinci gününde tecrübeli test pilotu Pedro Diniz’den daha iyi dereceler yaparak Formula 1 koltuğu için büyük adımı atmış oldu.
Sezon başlamadan önce Kimi’nin testlerdeki başarısını, Sauber’in FIA’yı süper lisans için ikna çabalarını, Formula Renault’da ilk sezonundaki galibiyetlerini okuyarak büyük etki yaratacağını tahmin ediyorduk. Ama gerçek anlamda sezonun ilk yarışında, Avustralya’da sahneye çıkışı tüm söylentileri doğrulamıştı. Daha ilk yarışında bir Sauber ile puan alarak sezona başlayan Kimi sahneye bomba gibi girdi. Artık kesindi: Kimi bir süper yetenekti.
Haberin Devamı ›
Schumacher, o dönemde Ferrari’de harika sezonlar geçirerek ortalığı tozu dumana katıyordu. Buna rağmen Kimi pek çok derginin kapağını süslüyordu. Formula 1 Racing dergisinin ağustos 2001 kapağı dün gibi aklımda: “Kimi Raikkonen, Ferrari’nin bir sonraki dünya şampiyonu.”
Yıllar sonra Kimi bu kapağı yapan Matt Bishop’ı (şimdi Aston Martin’in marka iletişim direktörü) doğruladı.
Bu yeteneğinin karşılığını, sadece 23 yarışlık kariyere rağmen ilk transferini yaparak aldı. McLaren takım patronu, emeklilik kararı alan Finli Mika Hakkinen’in yerine bu özel gence arabasının koltuklarından birini teslim etti. Acaba yeni Finli, Hakkinen kadar başarılı olabilecek miydi?
Olamadı.
McLaren yılları
Ron Dennis’in çok başarılı olduğu kadar ayrıntılara obsesif derecede dikkat ettiği de bilinen bir gerçek. Fakat pilot yönetmek konusunda çok iyi olmadığını pek çok sezon bize göstermişti. Yarış tarihinin en iyi pilotları arasında yer alan Senna-Prost ikilisi döneminde yaşananlar bunun ispatı. Daha sonrasında sanayi casusluğu, Alonso-Hamilton mücadelesini yönetme şekli de bunu doğruluyor.
Haberin Devamı ›
Ron dikkatli, titiz, kuralcı bir işkolik. Kimi ise tam tersi. İkilinin iyi anlaşamayacağı sanki daha ilk yarış haftasında ortaya çıkmıştı. Kimi, piste gitmek üzere lobiye inen takım arkadaşlarını bekletmişti. Menajeri, nerede kaldığını öğrenmek için aradığında esneyerek “1-2 dakikaya iniyorum.” demişti. Yarıştan 30 dakika kadar önce garajda uyuyakalmış, Ron Dennis tarafından uyandırılmıştı. Pek iyi bir başlangıç sayılmaz. O sezon araba da çok iyi değildi. Pek çok mekanik arıza nedeniyle 8 yarışı bitirememişti. Kötü başlangıçta bu da etkendi.
Fakat Kimi’yle ilgili başka sorunlar da vardı. Her bulduğu fırsatta, yer ve zaman ayırmadan uyumayı seçiyordu. Garajda bir bençte, kiralık arabasının arka koltuğunda, “motorhome”da bir köşede vs. İşin ilginç yanı yarış mühendisi Mark Slade (Sladey) de inanılmaz işine adanmış bir mühendisti. Bir ayar değiştirmek, pilotunun görüşünü almak veya ayrıntılı brifing almak istediğinde Kimi ortalarda yoktu.
Haberin Devamı ›
Bir yarıştan önce kemerlerini bağlayan Marc Priestly ile olan diyaloğu da işine yaklaşımını anlatıyor. Marc, “Yarıştan önce kemerlerini bağladım. Kan ter içinde kaldım ama çok eğleniyordum. Kimi yorulduğumu görünce beni rahatlatacak cümleler kurdu. Onun gergin olmaması bana da kendimi iyi hissettirmişti. Sonra bana, “Yarış kaç tur?” diye sordu. Benimle dalga geçtiğini düşünerek yanıtladım. Ama sonradan ortaya çıktı ki Kimi gerçekten yarışın kaç tur olduğunu bilmiyordu. Bu sadece bir yarış özelinde de böyle değildi. Hiçbir yarışı bilmiyordu.” diye anılarında yazdı.
Elbette Kimi’nin disleksiden mustarip olması, bu tip bilgileri zor öğrenmesinde pay sahibiydi. Ama arabayı sürmek dışında pek az şeyle ilgilendiği de bir gerçek. Kimi buydu. Kimi, Sauber ile ilk testinde de nasıl bir ayar istediğini soran yarış mühendisi Jacky’e, “Siz arabaya bir şeyler yapın, ben süreyim.” demişti. O yarışmayı seviyordu. Saatlerce ayar konuşmak, sponsorların reklam çekimlerinde yer almak, devamlı televizyonda görünmek için orada değildi. Sadece yarışmayı seviyordu ve yarışmak için oradaydı.
Arka planda yer alan tüm bu olumsuzluklara, parti gecelerinde sabahlamalarına rağmen Kimi, Formula 1 tarihinin en başarılı takımına, Formula 1 tarihinin en başarılı pilotunun yerini almak üzere transfer oldu.
Tank gibi Ferrari
Ron Dennis, Kimi’nin yaşadığı mekanik arızaları kısmen ona bağlıyordu. Pek haksız da sayılmazdı. McLaren’daki ikinci sezonunda, sezonun en sıcak ve nemli yarışlarından biri olan Malezya’da yaşananlar Kimi’nin bunda payı olabileceğini gösteriyor.
O dönemlerde, sürdürülebilirlik Formula 1’in ana ajandalarından biri değildi. Takımlar her hafta motor ve şanzıman değişiklikleri yapabiliyordu. Hatta birden fazla motor bile değiştirebiliyorlardı. Bu da takımları daha fazla risk almak konusunda heveslendiriyordu. Deneme yanılma yoluyla performans bulma şansları oluyordu.
2003’teki Malezya GP’sinde kullanılan yeni motor, mühendisleri dayanıklılık konusunda endişelendiriyordu. Yüksek sıcaklığa rağmen iyi performans gösteren motorun dayanması için pit duvarı içinden dua ediyordu. Kimi 30 saniye farkla liderdi, artık rahatlayabilir, motoru zorlamadan kolaylıkla finişe ulaşabilirdi. McLaren başmühendisi telsizden, “Artık yavaşlayabilirsin. Motoru zorlamayalım.” dedi. Fakat Kimi yavaşlamadı, hatta 30 saniyelik farkı birkaç tur içinde 40 saniyeye çıkardı. Bunun üzerine başmühendis Steve Hallam tekrar Kimi’ye bağlandı ve “Kimi, artık tempo düşürmeni istiyorum.” dedi. Rahatsız edici derin bir sessizlikten ve arada geçen yarım turdan sonra başmühendis telsizden tekrar iletişim kurmak istedi. Steve Hallam, “Kimi iş çok ciddi. Tempoyu düşürmeni ve direksiyondan daha düşük güç modu...” cümlesini tamamlayamadı. Kimi büyük bir öfkeyle, “Artık konuşmayı kes. Ben kahrolasıca ne yaptığımı biliyorum.” diye bağırdı (Just shut up. I fucking know what I’m doing). Kimi’nin kariyerini yakından takip ettiğim için daha sonradan bir sembol olacak bu cümleyi ilk o zaman duyduğumu söyleyebilirim. Neyse Kimi o yarışı kazandı ama arabaya bu yaklaşımı belki de kariyerinde daha fazlasına mal oldu.
Bu nedenlerle Ron Dennis, Kimi’nin Ferrari’ye transferine çok takılmadı. Veya takılmamış gibi yaptı. Ron Dennis, “Ferrari’nin ona bir tank yapması gerekecek. Çünkü onun sürüş stiline ancak bir tank dayanabilir.” dedi.
Kimi, bir sonraki sezon Ferrari ile şampiyon olarak Ron Dennis’e gerekli yanıtı verdi. Demek ki tank yerine mekanik anlamda daha dayanıklı bir araba da iş görebilirmiş. Ancak Ferrari’de de sorunlar çıktı. Kimi kendi dünyasında yaşıyordu. Araba sürmeyi seviyordu ama hedefi olan dünya şampiyonluğunu aldıktan sonra eskisi gibi hırslı değildi. 2008’deki kötü performansı nedeniyle ikinci pilot muamelesi görmeye başladı. 2008 sezonu boyunca Massa için yarıştı ve şampiyonluk yarışının son turun son virajına kadar uzamasında pay sahibi oldu.
2009 sezonu yine çok parlak performans gösteremedi ve sözleşmesi sona ermeden takımdan gönderildi.
Formula 1 kariyerine bir süre ara verdi. Döndüğünde çok güçlü performanslar göstererek Ferrari’ye döndü. Ancak orada da takım arkadaşlarının gölgesinde kaldı. Kariyerinin son virajında başladığı yere, Sauber’e döndü. Oradan da emekli oldu.
Geriye kalanlar
Geriye bir sürü güzel hatıra bıraktı. Bu hatıralar için hayranları adına ona çok teşekkür ederim. Schumacher onun için bir röportajında, “Pek çok şampiyonluk kazanacak.” demişti. Ben de dahil olmak üzere pek çok spor severin beklentisi de o yöndeydi. Bu beklentilerin gerçekleşmemesi nedeniyle güzel hatıraların yanında buruk olduğumu da ifade etmeliyim.
Ama geriye dönüp baktığımda muazzam yeteneğine rağmen sadece bir şampiyonluk almış olması şaşırtıcı değil. Fangio, Senna, Clark, Schumacher gibi olabilmek için sadece yetenek yeterli değil. Belli bir seviyede motivasyon, adanmışlık ve çalışma azmi de gerekli. Bunların hiçbiri onda yoktu. O sadece yarışmayı seven bir yetenekti. O nedenle de hak ettiği kadar şampiyonluk aldı. Önemli mi? Değil. Kendisinin bile çok önemsediğini düşünmüyorum.
Bize de sadece onu iyi anmak ve veda etmek düşer.