Fırat Keskin yorumladı: Hoş Geldin Türkiye GP'si!

Formula 1 Türkiye öncesi geri sayım başladı. Dünyanın en iyi pilotları, 1-3 Ekim tarihleri arasında İntercity İstanbul Park'ta hünerlerini sergileyecek. Dev yarış öncesi yazarımız Fırat Keskin, Türkiye'nin Formula 1 macerasını ve pistin az bilinen (veya bilinmeyen) yönlerini değerlendirdi.

Fırat Keskin yorumladı: Hoş Geldin Türkiye GP'si!

Formula 1’de bu hafta, Avusturya’daki peş peşe ikinci yarışı seyredeceğiz. Pist, geçen haftaki yarışın yapılacağı pistle birebir aynı olduğu için bir yarışa hazırlık yazısıyla pisti tanıtmaya gerek kalmadı diyebiliriz.

Haberin Devamı

O nedenle dikkatimizi hemen takvime yeniden giren, Türkiye GP’sine çevirebiliriz. Elbette yarışa daha çok var, o nedenle bu tam anlamıyla bir pist tanıtım yazısı değil. Bu yazıyı, daha çok Türkiye GP’si için bir “hoş geldin” yazısı olarak değerlendirebiliriz.

Intercity Istanbul Park, yeni nesil pistler içinde en güzellerinden biri. (Görsel, intercitypark.com sitesinden alınmıştır.)

Türkiye GP’sinin öneminden bahsetmeden önce, Türkiye’deki tüm motor sporları severler olarak Intercity Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Vural Ak’a bir teşekkür borçluyuz diye düşünüyorum. Çünkü bu yarışı bize son iki senede iki kere değil, tam üç kere kazandırdı. Bu sene haziran ayında elimizden alınan yarış, onun çabalarıyla ekimde tekrar ülkemize döndü.

Haberin Devamı

Türkiye GP’sinin Önemi

Türkiye GP’si, kendi otomobil markası olmayan ve yerleşik bir motor sporları kültürü olmayan ülkemiz için çok önemliydi. Hatta bize benzer durumda olan pek çok ülke için de aynı öneme sahipti. Türkiye GP’sinin başarısından cesaret alan FIA, bizle benzer yapıdaki ülkelere gitme konusundaki çekimserliğini atarak takvime pek çok yeni ülke ve/veya pist kattı.

2006 sezonu podyumu. Tarihi karelerden biri. Ne ararsanız var, özellikle de bolca yarış efsanesi. Bu spordan bir Schumacher geçti.

Ama Formula 1’in ülkemizdeki tarihi çok uzun sürmedi. Bunun pek çok nedeni var(dı). Yukarıda bahsettiğim gibi yerleşik bir motor sporları kültürümüzün olmaması, seyircinin ilgisizliği, bilet fiyatlarının ekonomik açıdan zorlayıcılığı, pistin lokasyonu ve o dönemde ulaşımın büyük sorun oluşu, pistin etrafındaki konaklama alanı (otel vb.) ve sosyal aktivite eksikliği gibi pek çok parametre nedeniyle yarış elimizden kayıp gitti.

Ancak FIA ve FOM’un başı her sıkıştığında gözlerini Türkiye’ye çevirmesi yarım kalan hikayenin devam etmeye meyilli olduğunu ve pistin aslında ne kadar sevildiğini bizlere anlatıyor.

Nitekim pilotların hemen hemen tamamı pist hakkında olumlu konuştu ve konuşmaya devam ediyor. Jenson Button’ın, yarışın ilk düzenlendiği sene, “Pilotların bir piste ilk defa geldiğinde, “Vay be bu pist süpermiş” ifadesini kullandığı pist sayısı oldukça azdır. İstanbul Park, böyle bir pist.” demişti.

Haberin Devamı

Alonso, “İstanbul Park en sevdiğim pistlerden. Ama biraz daha seyirci gelirse daha da mutlu olacağım.” demişti. Juan Pablo Montoya, Gary Paffett, Bernd Schneider gibi isimlerle yaptığım kısa sohbetlerde de pilotlar, pistin yeni nesil pistler içinde kesinlikle çok özel bir yeri olduğundan bahsetmişlerdi.

Sonuç olarak yeni ufuklar açmasıyla ayrı bir öneme sahip pistimiz, aynı zamanda pilotlar arasında da çok popüler ve seviliyor.

İstanbul Park’ın Tasarımı

Hermann Tilke, pistimizi tasarlarken, tasarımın kültürümüzü yansıtmasını istemiştir. Pistle ilgili belki de yazabileceğim en olumsuz konu da pistin tasarım teması. Pistimizin, “Develer için kervan barınağı (a caravan shelter for camels)” temalı olması biraz da batının bize bakışını gösteriyor. Bu deve hadisesi bizim üzerimize nasıl böyle yapıştı bilemiyorum ama o dönemde müdahale edilmesi gereken bir konuydu. Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı filmindeki “Camels? Yes, everytime, always, camels everywhere.” esprisinin de ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.

Haberin Devamı

Deve konusunu bir kenara bırakırsak Hermann Tilke bu pistin, kendi yarattığı en özel pistlerden biri olduğunu defalarca ifade etti. Tilke, “Türkiye’deki pisti, doğal koşullara uydurduk. Pisti, arazi yapısını bozmayacak şekilde tasarladık. Araziyi piste değil, pisti araziye uydurduk. Mesela Çin’deki pisti yaparken çok toprak kazdık.” dedi. Bu tasarım felsefesi ortaya Portekiz gibi bol inişli çıkışlı, kör virajlara sahip, çok keyifli bir pist çıkardı. Yedi Tepeli şehir olarak anılan İstanbul’umuz gibi bol inişli-çıkışlı. (Portekiz GP’si gelene kadar iniş çıkışları en fazla olan pistlerden biriydi diyebiliriz.)

Pist son derece modern tesislere sahip. FIA’nın yüksek standartlarını karşılamak konusunda takvimdeki pek çok pistten avantajlı. Çünkü organizatörler eski pistlere yeni şartnameleri uygulamakta zorlanıyorlar. Biz ise bu konuda daha şanslıyız. Biz tamamen sıfırdan, FIA’nın yüksek standartları doğrultusunda bir pist yaptık.

Haberin Devamı

Bu pisti tasarlayan Hermann Tilke’nin, Formula 1’deki efsane pistlerin virajlarını bizim pistimize uyarladığı söylenir. İlk iki viraj, Brezilya’daki “Senna S’lerini” andırır. Sekizinci viraj, Japonya’daki “Spoon” virajına çok benzerdir. Hatta daha da iyisi. Sekizinci viraj için Japonya’daki Spoon ve R130 virajlarının toplamı bile diyebiliriz. Üçüncü virajın, yukarı eğimli ve sağa doğru oluşuyla Eau Rouge’a benzediği söylenir. (Ben çok katılmıyorum.)

Pistimiz, saat yönünün tersine olan nadir pistlerden biri. Geleneksel Tilke pistleri gibi “stop and go” özelliğine sahip değil. Bu nedenle de Tilke’nin tasarladığı en akıcı pist olarak biliniyor. Akıcı olması nedeniyle pilotların tur içinde dinlenmeye çok zamanları olmuyor. Bir de yüksek sıcaklıklara, yüksek G kuvvetleri eklenince pilotlar için büyük bir meydan okuma ortaya çıkıyor. Pilotların özellikle boyun kasları çok zorlanıyor. Bu da teknik bir pilot pisti olan pistimizde başarılı olmak için fiziksel gücün de üst seviyede olmasının gerekliliğini doğuruyor.

Sonuç olarak İstanbul Park’ın, Hermann Tilke’nin pistlerini sevmeyenlerin bile sevdiği, Tilke’nin en iyi tasarımı olduğunu söyleyebiliriz.

Formula 1 Macerasında Ne Noktadayız?

Türkiye’nin Formula 1 macerasında ilk kıvılcım Mümtaz Tahincioğlu’nun girişimleriydi. Daha sonra Bernie Ecclestone’un Türkiye’de bir yat yaptırması nedeniyle sık sık ülkemize gelip gitmesi bir başka virajın dönülmesini sağladı. Ecclestone’un yatını yapan firmanın sahibi de Mümtaz Tahincioğlu’nun arkadaşıydı. Ecclestone, yatının üretimini yakından takip etmek için gerçekleştirdiği ziyaretler sırasında Tahincioğlu’na yeşil ışığı yaktı.

Ancak Formula 1 gibi bir organizasyonu gerçekleştirebileceğimizi göstermek için önce Dünya Ralli şampiyonası gibi organizasyonlara ev sahipliği yapmamız gerekiyordu. Tüm bu organizasyonları başarıyla gerçekleştirdikten sonra Formula 1’i aldık ve orada da son derece başarılı bir organizasyonla adeta bir gövde gösterisi gerçekleştirdik.

Hamilton, 2020 şampiyonluğunu ülkemizde kazandı. Yarıştan sonra telsizden duyduğumuz, “What a way to do it mate! What a way to win your seventh world title!” ifadesi Formula 1 tarihindeki tarihi günlerden birini işaret ediyordu.

DTM, WTCC, LeMans Dayanıklılık Serisi ve Moto GP gibi etkinliklerin de İstanbul Park’a gelmesiyle ülkemiz adeta bir motor sporlarında sınıf atlayacağının sinyalini veriyordu. Ancak pek çok etkenin bir araya gelmesiyle sınıf atlama mücadelemiz önce kümede kalma, sonra da küme düşmeyle sonuçlandı.

Küme düşmemizdeki etkenler arasında biletlerin ekonomik anlamda seyircileri zorlaması, spor etkinliklerini yerinden seyretmek yerine televizyondan seyretme kültürüne (rahatlık nedeniyle) sahip oluşumuz vardı. Tüm bu faktörlerin birleşimiyle tribünler boş kaldı. Pilotlar bile boş tribünler önünde yarışmaktan rahatsız olduklarını açık açık ifade ettiler ve İstanbul Park takvim dışında kaldı.

Ama Sayın Vural Ak ile birlikte artık yeni bir dönem başladı. Pandemiyi fırsat haline dönüştüren Sayın Ak, iki sene üst üste ülkemize Formula 1’i getirmeyi başardı.

Fakat iyi haberler bununla da kalmadı. Formula 1 yönetimi, 2020 sezonu sırasında çok önemli bir açıklamayla bizleri gelecek adına daha da umutlandırdı. Formula 1 yönetimi; bundan sonra takvimin her yıl değişeceğini açıkladı. Klasikleşmiş pistlerin takvimde sabit kalması koşuluyla, pek çok pistin her sene rotasyona tabi tutulacağını açıkladı. Bu yaklaşım, organizasyonları başarıyla gerçekleştirmemiz durumunda, bize pandemi olmayan sezonlarda da Formula 1’in kapılarını açacak gibi duruyor.

Sayın Ak üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Şimdi de sıra bizlerde. Tribünlerin %50 oranında seyirciye açılma kararı çıkarsa, biz de tribünleri doldurmalıyız. Akdeniz insanına özgü coşkumuzla da heyecanımızı piste yansıtmalıyız.

Böylece zaman içinde bir motor sporları kültürümüz oluşacaktır. Hatta belki bir yarış hafta sonunda yerli arabamızı da dünyaya tanıtma fırsatımız olur. Dünyanın en prestijli motor sporları organizasyonunda; yüzlerce ülkeden, yüz milyonlarca insana tanıtılan yerli bir ürün hayali orada duruyor.

Gerçekten başarabilir miyiz? Neden olmasın?

Fırat KESKİN

YORUM YAZ