Gösterişli dönüş

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Maç öncesi Drogba’nın arkadaşlarını saha ortasında toplayıp yaptığı konuşmanın ne anlama geldiğini maç başlar başlamaz anladık.
Belki Galatasaray’ın Fatih Terim döneminde bile bu kadar önde baskılı ve kalabalık oynadığı azdır. Hemen en önce stoperlere top aldırıp hemen bastılar. Ve neredeyse ilk yarı boyunca hiç derli toplu çıkamadı Kopenhag.
Melo ve Selçuk’un ilk senelerindeki seviyeyi tutturan tandem oyunu bu baskıyı arkadadan harika destekledi. Semih ve Chedjou da santrforlara top aldırmamak için tam presle oynadı. Mükemmele yakın pozisyon alma ve hamle zamanlamasıyla oynadılar.
Buna bir de sağ ayaklı iki sol kanat oyuncusu -gerçi bütün takım öyleydi- Dany ve Burak’ın da kariyerlerindeki belki de en çok kovalayan pres oyununu ekleyin.
Uzun vurmayıp pasla çıkmakta ısrar eden Kopenhag nefes alamaz hale geldi.
Önce fizik ve teknik olarak felç oldular... Ardından daha önemli bir şey oldu. Psikolojik olarak ‘biz buradan çıkamayacağız’ ruh haline geldiler.
Mancini’nin bu cüretkar ve Şampiyonlar Ligi’nde çok da rastalanmayan planı tartışmasız biçimde başarılı oldu. Kalite farkını pres ortaya çıkardı.

Sneijder şablonları

Terim döneminde Sneijder’in yaşadığı sorun hazır hücum şablonlarında ona bir yer bulunamayışıydı. Burak formdaydı. Drogba gelmişti. Son olarak karar verilen
4-1-3-2 çalışıyordu ama oyun Selçuk - Drogba - Burak üçlüsünün hücum şablonları üzerine ilerliyordu. Sneijder’e bir nevi Hagi rahatlığı verilmişti. Bu çoğu oyuncunun aradığı bir durum.
Sneijder ise hazır, kolay, anlaşılır, uygulanabilir şablonlar arıyor. Derdi özgürlük değil. Sistem...
Mancini bunu değiştirmeye çalışıyor. Selçuk daha defansif görevlerde Burak ise kaleye her zaman istediği kadar yakın olamıyor bu düzende. Ama Sneijder, Eboue’nin başlattığı akında da, Drogba’ya atılan topta da ezberlenmiş hücum şablonlarında ya son ya da bir önceki topta markajsız olarak topla buluşuyor. Şu bir gerçek: O belirli şanblonlar içinde çok daha rahat.

Formsuzlar formdaydı

Dün Ercan Taner Spor Servisi’nde sordu ‘Eboue’yi 11’e alır mısın?’ diye. ‘Hangi Eboue?’ dedim. ‘İlk yılındakini tabii ki. Ama bu yılkini antrenmana bile almam.’ Dün Eboue 25. dakikadan sonra ilk yılındakine yakındı.
2 asist yaptı. Onu Bruma oynattı biraz ama yine iyiylerden olan Dany’nin ilk golün asisti dışında stoperlere destek için geride kalışı ve
Selçuk-Melo ikilsinin o eski harika tandemlerine dönüşü işi onun için kolaylaştırdı. Savunmayı düşünmek zorunda kalmayınca da hücumda belirleyici oldu.
Maçın yıldızı hiç kuşkusuz Melo. Olağanüstü bir orta saha performansı ortaya koydu. Selçuk ona uydu. Ve Burak. Bu sefer savaşçıydı. Bu oyunda böyle olması gerekiyor. Ama o öğrenmeyi bilir. Bu iki yönlü oyunda da kale çevresinde iş yapmanın yolunu bulur. Bende tavsiye geçen sene attığı golleri ardı ardına ekleyip sabah akşam seyretsin. Hatırlasın, kas hafızasını tazelesin. Dönecek kuşku yok.

Tek sorun

Galatasaray’ın ikinci yarıda yaşadığı tek sorun kontrol oyuna geçip rakibi karşıladığı dakikalarda orta sahanın stoperlerin arasına çok girişi oldu. Takımın boyu fazla kısaldı. Golde Umut nerede yayın önünde pas kaynağıyla. Selçuk ve Ceyhun ise stoper gibi. Bu kadar iyiyken yapılacak hata değil.

YORUM YAZ