Tribündeki Terim

Abone OlGoogle News
Haberin Devamı

1- Açık söylemek gerkirse Fatih Terim’in sahadan yollandığı yer normal yerinden daha iyi. Alex Ferguson, David O’Larry gibi hocaların seçtiği yer. Ortalama teknik direktör poziyonundan 2 metre kadar yukarıda. Sahayı çok daha iyi bir açıdan görenbir mevki. Yani aslında bu bir ceza değil. Neredeyse ödül.
2- Terim’in cezayı hak edip etmediği ayrı bir konu kuskusuz. Ayrıca bu sadece Terim’e uygulanan bir sistem de değil. Cuper de atılsa kulübenin arkasına oturacaktı. Dolayısıyla tartışma sahadan men edilen bir teknik adamın nerede durması gerektiği.
3-Bir teknik adam tribünde olduğu sürece sahaya müdahale edebilir. Dolayısıyla onu sahadan uzak tutmak bir ceza değildir.
4-Ceza ancak stattan men olmalıdır. Soyunma odası tribün vs.
5-Bir teknik adamı tribüne kulübenin arkasına yollayıp sonra da “oyuncularınla, yardımcılarınla konuşma” diyemezsiniz. Biliyorsunuz tribünde olan cezalı teknik adam kulübeyle kontak kurması halinde cezalandırılıyor. Bu mantıksızdır. Oyuncuylarına hem de böyle bir tansiyonda 2 metre uzakta olacak ve ‘tıp’ mı oynayacak?
Yani, ya dışarı yollanan teknik adamaları toptan stadın dışına yollayın ya da bırakın işlerini yapsınlar.

Plzen üzerine

Nesine.com dünyanın bir çok ülkesinden maçları site üzerinden yayınlıyor. Pazartesi Plzen’in deplasmanda Brno’yu 3-1 yendiği maçı bu kanalla izleme şansını yakaladım.
Birbirinden hiç kopmayan, yakın oynayan, tempo ve konsantrasyon kaybetmeyen şaşırtıcı bir makineyle karşı karşıyayız. Manisa’da izlediğiniz Çek Cumhuriyeti takımıyla ilgili her şeyi bu ekipte, daha ‘yüksek bir standartta’ bulmak mümkün. Kademeli, kontrollü bir oyun. Ancak hem pasa dayalı , hem direkt oyun oynayabiliyorlar. Çok yönlü ve can sıkıcı bir takımla karşı karşıyayız.

Fenerbahçe’nin silahı ise kontrollü oyun. Emre’nin yokluğunda 180 dakika tempoyu düşük tutmak en iyi yol. Bu tam bir 0-0 olsun, bizim olsun maçı.
Minimum riskle penaltılara kadar yolu var.

Galatasaray Schalke’yi geçer

Ben bir Bundesligaseverim. Şu anda Avrupa’nın en keyifli ligi olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla Schalke’nin son 7 maçını büyük bir dikkatle, öncekileri de bir sporsever olarak izledim. Ve bugün ilk maçtan sonra turun favorisinin hala Galatasaray olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta Düsseldorf’un 2-1 yenmeden önce Schalke nasıl bir takımdı?
11 maçta sadece 1 kez kazanmış... Hiç organize olamayan... İki ön liberosu baskı altına alındığında hücumunu besleyemeyen... Savunmasından adam kaybetmiş orta sahasından hücuma dönük adam kaybetmiş, organizatörünü sakat vermiş... Huntelaar’ı iki hafta antrenmana çıkaramamış, yerine ideal bir santrfor bulamamış.

Şimdi bu takım Şampiyonlar Ligi bağlamında ideal bir rakip değil midir?

Ben şahsen Fatih Terim’in maçtan önce çizdiği tabloyu anlayamadım. Kimse Schalke’yi Akhisar ya da Ordu ayarında göstermedi ki. Hemen herkesin söylediği Şampiyonlar Ligi son 16’sı bağlamında en ideal rakiple Galatasaray için en ideal durumda karşılaşıldığı. Ki bizzat yönetim Schalke Bundesliga 3’üncüsüyken kura çekildiğinde bayram yapmış... Hepsi bu.
Maçta ortaya çıkan ise son 2 lig maçındakinin anlattığından farklı değil. Yeni transferler bir devre arası hamlesi gibi değil. Sezon başı transferi gibi. İki maçta da Galatasaray oyunu direkt stratejiyle rakip ceza sahası çevresine yıkınca kazandı. Yoksa pas oyununda Akhisar ve Ordu da tehlikeli oldular.

Bugün özellikle Jermain Jones’un yokluğunda savunmanın önündeki ikiliyle diğer hatları birbirinden koparacak bir ön alan oyunu oynanırsa Schalke yine en ideal rakiptir.
Ve Galatasaray bu yolla Schalke’yi geçer. Laf olsun diye değil, gerçek olan bu...

Hem en büyük Hem en mağdur

Türkiye’de yaygın bir algı yönetimi tarzı var. Garip bir şekilde yıllardır hayatın her alanında işe yarayan bir politika bu. Hem en büyük olduğunu söylemek, hem de en mağdur...

Çok ünlü dolayısıyla çok zengin, hayatı her yönüyle iyi yaşayan aktör ya da şarkıcıda bunu görmek mümkün. Korkunç bir fakir edebiyatıyla büyük yokluklar içinde geçen bir geçmişi bugün de hala bakiymiş gibi satmaktan bahsediyorum. 1950’den beri kocaman devasa siyasi partilerin her şeyi yönetmeye yetki ve kudretleri varken en çok şikayet eden olmaları gibi.
Ve futbolda her şeyi avuçlarının içine almış 2 büyüğün en çok ağlayanlar olmaları.

Digitürk abone istatistiklerine göre taraftarın %75’i onların arkasında, federasyonu onlar oluşturuyor. Şampiyonlukların kupaların 3/4’ünü almışlar. Ama en çok onlar şikayet ediyor.
Aldıkları cezalar tahkimden dönüyor. Rakipleri eksik bırakılıyor, kırmız kartı ancak şampiyonluk yarışından koptuklarında görüyorlar. Ama hala ‘her şeye, tüm engellemelere rağmen’ muhabbeti.Büyüksünüz anladık da, biraz da asalet lazım. Çünkü camialarınızave tarihlerinize ancak böyle layık olabilirsiniz.

YORUM YAZ